Bölüm 49: Daima

7.3K 352 123
                                    


Olaysız ve isteyerek verdiğim bir bölüm, umarım seversiniz. Ve benimle paragraf arası yorumlar paylaşırsınız.

Görüşmek üzere.

*

Bir okyanusun ortasındaydım. Tüm hücrelerim tuzlu suyun içindeydi ve uzaklardan küçücük doğup yanıma gelene kadar boyuma aşan derin dalga genzime  vururmuş gibi sırtıma çarpıyor ve beni sayısız kulaç uzaklığında öteye savuruyordu.

Başımdan aşağı akan serin suyun damlalarını ciğerlerimde hissedebiliyordum ve fazlalaşan tuz oranı ciğerlerimi yakıyormuş gibi hissettiriyordu.

Ancak ne okyanusun ortasındaydım ne de ortada ciğerlerimi yakan bir tuz vardı. Dar duşakabinde ayak parmak uçlarımı bile içe kıvırmış bir şekilde oturuyordum. Başımdan aşağı akan suyun yolu soğuktu. Parmak uçlarıma inen suyun bıraktığı yol izleri buzluydu ve düşüncelerim o yoldan kayarak önüme dökülüyor, buz tutmuş ince bir su tabakasıymış gibi hemen ayak parmak uçlarımın önünde binlerce parçaya ayrılarak giderden aşağı süzülüyorlardı. İçimde sızlayan ve açık bir yaraya avuçla tuz basıyormuş gibi hissettiren duygu ise kafatasımın altında sakladığım beyin hücrelerimin uyuşmasından kaynaklanıyordu. Beynim sanki bir karınca ocağıydı.

Karınca ocağına tekme atılmış gibi hissettiren bu duygunun etkenleri dört bir tarafa dağılacak kadar kalabalık ve etkili ama bir kum tanesi kadar da etkisizdi.

Diğer taraftan yaşadığım onca şeye rağmen nasıl olurda ayakta durmaya devam edebiliyorum  diye kendime hayıflanıyordum çünkü ayakta duran bedenimin aksine hem zihnimde hemde kalbimde olan iskeletler; iç içe geçmiş kaburgam çökmüşte beynim de kalbimle birlikte kana boğularak bütün işlevselliğine son vermiş gibi hissettiriyordu.

Kaburgam yalnızca kalbimin üzerine kapaklanmamıştı. Kaburgam bir Anka kuşu gibi kanatlarını açmış bedenimin üzerine yanmadan önceki o son saniyeleri kullanarak üzerime alevden bir yorgan misali örtülmüştü.

Gözlerim akan suyun hatrına mı yoksa bedenimin yerle bir olmaması için bana insafından mı bilmem doldu. Akan gözyaşı damlası var mıydı bilmiyordum ama burnumun direği yeniden sızlamaya başlamış, acısı genzime dolmuştu. Su sesinin altında burnumu çektim. Hala içe çektiğim ayak parmak uçlarımla bakışıyor, akıp giden suyu burnumu çekerek izliyordum.

Su damlalarının arasından akıp giden bir şey yoktu ama var olan gerçeğin aksine gözlerim orada çok fazla anı yumağı görüyordu.

Uluç ne yapıyordu bilmiyordum ama bedenimin üzerinden süzülerek zemine giden suda ona rastlamıyordum. Onu aramak için sağ elimin işaret parmağını soğuk zeminde gezdirdim. Birbiri üzerine ittirdiğim su damlaları dokunuşumla kaybolurken kaybolan su damlalarının arasında Uluç'u varedemedim.

Nedenini bilmiyordum ama ona ihtiyacım vardı. Bu gerçek dakikalardır fersiz bakışlarımın üzerinde bulanan yığılmış gözyaşımı birdenbire hızla ve sertçe akıttı.

Artık diye fısıldadım dar duşakabinde bu gerçeğin beni hemen olduğum bu soğuk zeminde boğmasını umarak.

"Artık,"

Sessiz ve yardıma ihtiyaç duyan sesim kulaklarımda eko yaparken canımın bile isteye daha da fazla şekilde yanmasına izin vererek tekrar ettim: "Artık," Soluğum gelecek olan kelimelerin önünü kesmek istermiş gibi önüme set çekti ve gürültülü bir şekilde soluğumu içeri çektim.

"Kabul etmeliyim." Göz yaşlarım sızım sızım sızlayarak iki yanağımdan aşağı doğru süzüldü.

"Artık kabul etmeliydim çünkü ona ihtiyacım var." Sustum.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now