Bölüm 44: Arkadaş,

29.9K 1.1K 128
                                    


Bir adım geriye çekilmeden önce parmak uçlarımı kirli beyaz perdenin üzerinde gezdirdim. İnce motifimsi detayların üzerinde tanıdık bir duygu arıyor gibiydim. Uluç'un tıkırtılarını duyuyordum. Dönüp baktığımda onu göremeyeceğimi biliyordum.

Beni sürükleyip bu pencerenin kenarına dikeli dakikalar oluyordu. Kendisi ne yapıyordu bilmiyordum ama bana yapmam gerekeni net bir şekilde söylemişti, zor değildi, araba geldiğinde ona haber verecektim. Yapabileceğim bir işi istemesi, isteklerini benim ölçütlerime indirmesi hayal ürünüydü. Zaten bu da bir istek değildi. Sanırım beni başından savuyordu.

"Hiç küçükken enteresan anıların oldu mu?"Sesini duydum. Tam olarak anlaşılmasada kelimelerin seslerinden ne söylemek istediğini çıkarmıştım. Bana soru sorması tuhafıma gitsede beni tamamen başından savmamış olması hoşuma gitmişti.

"Enteresandan kastın tam anlamıyla ne?"Kafasını görebileceğim bir yerden çıkarıp bana dik dik bakmasını bekledim. Belli bir süre ses çıkarmamasından dolayı bunun için hazırlık yaptığını bile düşündüm ama çok geçmeden benimle konuşmayı sürdürdü.

"Bugünkü dilek taşları gibi."Dilek taşı derken sesindeki değişimi onu görmeden duymuştum. Normalde mimikleri ile desteklediğinden de emindim.

"Buna enteresan mı diyorsun sen?"Sessiz bir şekilde güldüm. İfadem keyiften yoksun bir haldeydi ve gözlerim ben onlara izin vermeden devrildi. Ağaçların içinden geçen patika yola baktım. Lanet arabalar ne taraftan gelecekti merak ediyordum.

"Belki. Anlat bir şeyler."Bir şeyler anlatmamı istemesi tuhaftı. Ne yaptığını merak ettim. Ya gerçekten merak ediyordu ya da şu an her ne yapıyorsa dikkatinin dağılmasına ihtiyacı vardı. Bu yüzden de beni meşgale tutuyordu. Dönüp onu görmeye çalışmadan önce gözlerim yeniden parmak uçlarıma değen perdeye değdi. Çok ince, neredeyse görünmeyen desenlerin ya da motif dedikleri o şeyler dikkatimi çekiyordu. Uzaktan o kadar sıradan görünürken sanki ben ona dokununca kendini belli ediyor, dikkatimi çekiyordu. Derin bir nefes alıp güçlü bir şekilde bıraktığımda amacım sadece perdeyi hareket ettirmekti. Ama o sırada pencere pervazına konuşlanmış birkaç toz yumağı bana doğru hareket etti.

Birkaç anı birikintisi onlara katılmak ister gibi zihnimde hareketlendi ve tam olarak şekillenmeyerek, yılların götürdüklerinden geriye kalanlar olarak bana seslendi. Onları anlatmamı istiyorlardı.

"Ben küçükken,"Dedim parmaklarım gözlerim önünde hacmini küçültürken. Uluç'un sesini duydum.

"Bu tip başlangıçlar büyük anlamlar doğurur."Öyle miydi bilmiyordum. Belkide hangi anıyı anlatacağımı bile bildiğinden böyle davranıyordu. Bunun imkansızlığı bana büyük görünmüyordu.

"Zümrüt benden de küçükken,"Güldüm. Kastettiğim şey yaş değildi. İçimizdeki çocuk dediğimiz şeyin bende hiç yerli yerinde gerçekleşmediği dönemlerden biriydi.

"Biz hep kavga ederdik. Demek istediğim o eder ben dinlerdim."Silik bir sonbahar mevsimi perdeyi araladı.

"Annem bizim kavga etmemizden nefret ederdi. Bu yüzden ne zaman kavga etsek bizi aramız soğumadan aynı odada kalmaya mecbur bırakırdı. O gün, kavga ettiğimiz bir gün, benim odamdaydık. O kitaplarımı karıştırıyordu. Genelde resimli olanlar fazlaydı ama arada resimsiz birkaç roman olduğunu hatırlıyorum. İçinde çok sevdiklerimin olduğunu da."Bu kadar ayrıntıya girmeye birden anlam veremesemde Uluç'un herhangi bir ses çıkarmamasından destek alarak devam ettim.

"Ona resimsiz olanlara dokunmaması gerektiğini söylemek istedim ama bunu ben söylersem inada bindireceğinden korkuyordum. Ben tek bir düşüncenin içinde boğuşurken o da o kitaba dokunmasına vereceğim tepki de boğuştu, biliyorum. Ve istemeden de olsa birkaç sayfa okudu.O günden sonra kitaplara olan ilgisizliğini yendi."Uluç araya girdi.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now