Bölüm 19: Sesler,

39.3K 1.5K 128
                                    

Size Uluç'un müzik arşivinden bir şarkı daha bırakıyorum.

Keyifli okumalar. ♥


Bir ses, tüm suçu üstüne aldığında diğer bütün insanlar onu yargılardı.

Kimse ne olduğunu bilmezdi.

Ellerinde tuttukları masumane ses onların gözlerinin içine kozasından yeni çıkmış bir kelebek gibi kıvrılırdı ve ilk gördüğü eli anne diye sahiplenirdi. Kendisinin hakkında ne düşünüldüğünden haberi olmayan kelebek uzayın boşluğuna yayılmış ve orada kimseye ait olmayan seslerin arasına kendi sesini bırakmadığı sürece gerçeğin ne olduğunu anlamazdı.

İlk sesleri beyninde birleştirmeye başlayan, kendisine ne söylenirse söylensin duymayan kelebek, yalnızca hissettiği sıcaklığın adını söylerdi. Ve o gün geldiğinde hissettiği tek şey annesinin sıcaklığı olurdu. Saatlerce, belki de haftalarca kendini saran sıcaklığı unutur, şimdi hissettiği sıcaklığa anne diye isim koyardı.

"Anne! Anka benimle oynamıyor. "Kafamı elimde tuttuğum romandan kaldırırken Zümrüt'ün neden bu kadar yaygaracı olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ona sadece beş dakika bana izin vermesini söylemiştim. Beş dakika beklemek bu kadar zor olamazdı.

"Zümrüt lütfen bağırma. Annem telaşlanacak." Omuz silkip elimdeki romana yüklendi. Onu incitmek istemediğim için romanı çabalamasına gerek bırakmadan ellerine verdim. Dikkati, alırken açılan bir sayfadaki resme kaydığında bütün yaygara bitmişti. Elimde olmadan gülümsedim.

Ayağa kalkıp bacaklarımı esnettiğimde başıma altında oturduğumuz ağacın yaprağı düştü. Gülümseyerek elime aldım ve güneşe doğru havaya kaldırdım. Güneş bana gerçekleri göstermez, kendi ihtişamı ile beni büyülerken parmaklarımın arasında duran yaprağı çevirdim ve mevsimin değişmesini izledim.

Önce uzayan parmaklarım dikkatimi çekti. Sanki şimdi güneşe daha yakındım ve yaprak onu çevirmiş olduğumdan küçülmüş gibiydi.

Yaprağı yeniden çevirdim. Bu sefer mevsim yaz olmuştu ve elimde tuttuğum solmuş yaprağa inat güneş daha çok ısıtmaya başlamıştı, bir tane dahi olsa sarı yaprak kalmamıştı.

Sonra yine çevirdim ve güneş yüzünü bulutlarla paylaştı. Bir yağmur gibi üzerime yağan onlarca yaprak arasında çok mutluydum.
Bir rüzgar çıktı. Yaprak elimden kayıp gittiğinde her şey bitmişti. Oyunum buraya kadardı ve geriye döndüğümde annemi benim yanımda ağlarken buldum.

Küçülmüş görünüyordum. İnce bir hastalığa yakalanmış gibiydim ve o kadar çok zayıflamıştım ki yüzüm bana bile tanıdık gelmiyordu.

Sonra değişen mevsim gibi zihnime dolan gerçekler hızlı bir geçiş yaptı. Neden zayıflamış olduğumu, neden ağladığımı, neden ağlamam gerektiğini anladım.

Sırtımı ağaca verip beklemeye başladım. Rüya ya da adı kabus olan bu şeyin bitmesini bekliyordum. Ne zaman biteceğini merak ettiğim sırada sırtımı dayadığım ağaç gitti ve yerine yüzünü ilk defa gördüğüm kadın geldi.

Kumral saçları, beyaz teni ve bana ışıltı dolu gözlerle bakıyordu. Sonra o gözler doldu. Elime bulaşan bir ıslaklık yaydı ve benimle konuştu.

"Seni uzun zamandır bekliyorum. "Ağlamasından dolayı kelimeleri zor seçebilmiştim.

"Çok güzel görünüyorsun. "Ellerini saçlarıma getirip beni sanki kendi evladıymışım gibi sevdi.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now