Bölüm 14: Kanlı Dövüş,

45.3K 1.7K 82
                                    

Uzun bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Benimle yorumlarınızı ve linki hakkımda kısmında bulunan facebook grubumuza gelmeyi unutmayın.

Ayrıca bugün aklıma geldi ve Sahipsiz'in sıralamasına baktım. Romantizm içinde #158. Sıradayız. Sizce daha iyisini hak etmiyor muyuz ? Yorum ve votelerin artmasını rica ediyorum ♥ Hergün bölüm ekliyorum lütfen sizde biraz duyarlı olun. Sizleri seviyorum ♥.
Keyifli okumalar ♥

Uluç gideli saatler olmuştu. Bense bu süre içinde mutfakta hazırladığım kahvaltı masasını toplayıp odaya geri dönmüştüm. Odaya girdiğim andan itibaren karanlık üzerime yorgan gibi örtülmüştü. Elimden tutacak hiçkimse yoktu ama karanlık tüm bedenimi sahiplenircesine yalıyordu.

Kapının vurulma sesi bedenimi saran karanlığın titremesine sebep oldu. Bir süre sesin kesilmesi için beklesemde bir türlü susmamıştı. Evde benden başka kimse yoktu ve kapı ısrarla çalmakta kararlı kalırsa -ki kararlıydı- kapıyı açacak kişi bendim. İçimde hiçbir merak kırıntısı olmadan kapıyı açmak için odanın çıkışına yöneldim. Kısacık ara holü telaşsız adımlarla geçip kapıyı açtım.

Uluç'un beni ilk serbest bıraktım diye kandırdığı zaman evime bırakması için çağırdığı adamdı bu ve bunu anladıktan sonra kapıyı tüm gücümle geri kapattım. Ondan korkmuyordum ama üzerine saldırmamak için aramıza engel olarak kapıyı koymak zorundaydım.

Adam yalnızca bir eli ile kapıyı açık tutmak için çaba sarfederken, bir yandan da bana derdini anlatmaya çalışıyordu.

"Efendim beni Uluç bey gönderdi." Onu dinlemediğimi göstermek adına kapıyı biraz geri çekip tekrar itekledim. Canının yanması pek umrumda değildi.

"Size bu paketleri vermemi söyledi ve akşam sizi beklediği yere götürmemi emretti. "Sesi kapının ardında olduğu için kısık geliyordu ama ne söylediğini anlamıştım. Ama asla onunla bir yere gitmek gibi bir hataya yeniden düşmeyecektim. Salaktım ama salaklığımın boyutu aynı hatayı ikinci kez tekrarlayacak kadar değildi.

"Söyle o beyine seninle bir yere gelmeyeceğim. "Kapıyı son kez geri çektim ve var gücümle bu defa hepsinden daha güçlü bir şekilde çarptım. Neyse ki kimsenin canı yanmadan kapı kapanmıştı.

Tüm olmayan keyfimin ayaklarımdan aşağı çekildiğini ve parkenin üzerine yayıldığını görmeden hissedebiliyordum. Şimdi kendimden emindim ama eğer söyledikleri gerçekse Uluç'u sinirlendirecek olmakta istemiyordum. Çünkü içimden bir ses bana tüm gücüyle Uluç'un hiddetini henüz görmediğimi söylüyordu.

Kapı yeniden tüm düşüncelerimin ortasına titreşimini parazit gibi sokarken frekansım yeniden yön değiştirdi.

"Efendim Uluç bey sizinle görüşmek istiyor, telefonda. "

Kapının kolunda duran elim hareket etmekte kararsız kaldı ama sonunda hareket ettiğinde karşımda bir el ve elin içinde bir telefon bekliyordu. Telefonu alıp tereddüt ederek kulağıma götürdüm. Önce hırıltı dolu bir ses sonra belirli saniyeler ardına sıralanmış yumruk sesleri geliyordu.

"Alo ?" Önce yumruk sesleri kesildi. Daha sonra içeri çekilen kuvvetli oksijenin geriye bıraktığı bulutlu ses telefona doldu.

"Sana gönderdiğim elbiseyi giy ve vakti gelince o arabaya bin. "Sonra ses kesildi ve ben önüme uzanmış paketlerle kapının arkasında kalakaldım.

Hiçbir söz hakkım olmamıştı!

*

Uluç'un hangi amaçla bana bu elbiseyi gönderdiğini bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa o da ; bu elbiseyi giyemeceğimdi. Süt beyaz tenimde bu elbise çok dikkat çekerdi ve daha az dikkat çekmek istiyorsam aslında bu elbiseyi hiç giymemeyi tercih edebilirdim. Çünkü göğsümü saran dantel ve belimi komple açıkta bırakan bu elbiseyle dikkat çekmemem nerdeyse imkansızdı.

SAHİPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin