Bölüm 34/1: Kim O,

33.8K 1.3K 140
                                    








Ön yargı bir nefes gibi bedenimize girer, ismi olmayan bir  hücreye dönüşür ve beyin ona öl emri verene kadar da bölünmeye, dağılmaya, yeni yerler keşfetmeye devam ederdi.

Savaş'ın sesini duyduğumda kaşlarımı çatmadan edememiştim. Bu ön yargı değildi, ondan en az Melisa kadar nefret ediyordum. O bir katildi. O Tuğberk'i öldürmüştü. Kapının kolunda elim donup kaldığında kapıyı açmadan önce durup yeniden düşündüm. Adaletli davranıyor muydum ?

Uluç'ta adam öldürmüştü. O, ringte gözlerimin içine bakarak Çelik El denilen o adamın boynunu kırmıştı, evi ateşlere verirken ona içerideki adamın yaşadığını söylediğim halde bana aldırmamıştı. Gerçek kendini farkettirmek için araya girdiğinde o gün o evde yanan adamın kim olduğunu hatırladım. Adını çıkarmak için beynimi zorladım ama hatırlamıyordum. O adam korumaydı.Uluç'un korumasıydı ve Uluç ona çoğu kez hayatını emanet etmişken Uluç bunu önemsememişti bile. Oysaki adam ilk defa kendi için bir şey istiyor olabilirdi. Son istediği şey yaşamaktı. Ve ben bunu, son çırpınışını görmüştüm.

Bedenim bir nefret dalgası ile titredi. Uluç için hem iyiyi düşünmek istiyordum hem de onun cehennemin dibine gitmesi için neredeyse dua edecek noktaya geliyordum.

Hata yapıyordum. Yaptığım her şey bir hataydı. Uluç'a merhamet beslememeliydim, o merhameti hak etmiyordu. Ama yinede, içeride bir yerlerde, tüm iliklerimi titretecek kadar güçlü bir his ona merhamet etmemi ve asla ondan ümidimi kesmememi söylüyordu.

Belki de bu hissi taşımamda ki en büyük neden geçen haftalarda rüyama giren o kadındı. O kadın Uluç'un annesiydi ve benden yardım istemişti. Eğer Uluç'a yardım edersem orada Zümrüd'e iyi bakacağını söylemişti. Buna inanmıyordum. Belki de inanıyordum bilmiyordum ama içimdeki his ona inanmam yönündeydi. Ve ben bu oyuna başladığım günden beri bir kez olsun mantığımı dinlemiş, onun sonucunda da sırtımda yatan kocaman bir dövmeyle tekrar buraya dönmüştüm. Garip geliyordu. Kafese tıkılmış ve tüyleri gökyüzüne saçılmış bir kuş gibi hissediyordum. Çünkü hislerimi dinlediğim zamanlarda da başıma bir sürü şey gelmişti. Bunlardan beni en çok etkileyen birini söyleyecek olursam bu kesinlikle boğazıma dolanan eller olurdu.

Duş alırken farketmiştim ki izler geçmişti. Yalnızca ense köküme uzanan yerde hafif kızarıklıklar kalmıştı. Artık o kadar canımı sıkmadığı içinde yeniden kapatma gereği duymuyordum. Zaten saçlarım görünmesini engelliyordu. Tüm bunları bir kenara bırakmam gerekirse kapının diğer yüzeyinde bu izlerin sahibi vardı. Ve ben ona karşı koyamıyordum. Koymaya çalıştığım her an faili meçhul bir cinayete kurban gidecek kadar tehlikeli durumlara düşüyordum. 

Gerçeklerden kaçmayı bir kenara bırakıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Uluç'u holün başında gördüğümde duraksasamda hareket etmeye bir son vermedim. Uluç beni gördüğünde ilerlemeye bir son verdi ve olduğu yerde bana baktı.

"Yardımına ihtiyacımız var." Şaşırmaktan şekil değiştirmiş yüzümle ona bakakaldım.

"Yardım mı ?" Uluç göz devirdi. Bu hareketine anlam veremezken fazla bekletmeden konuştu.

"Bir kez söylediğimde anlamıyor musun ?"Ters ters baktım ve ellerimi giydiğim pantolonun kalça kısmına sürdüm. Krem sürdüğüm için ellerimi terli gibi hissediyordum ve bu beni rahatsız ediyordu.

"Bende yardımına ihtiyacımız var derken nerede bunun emir kısmı diyordum. Ondan şaşırdım yani."Uluç bana gülecek oldu ama ciddiyetini korudu. Yine dengesiz halleri üzerindeydi anlaşılan.

"Ağzı sulanan kedi konusunda ciddiyim Anka. Beni zorlama." Yüzünde o kendini gizlemeye çalışan hınzırlığı görmesem ona karşı şu an biraz daha dikkatli olabilirdim ama yalnızca göz devirmekle yetindim.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now