Bölüm 2

3.7K 366 19
                                    


Düzensiz kesilmiş, kirden yapış yapış kumral gibi görünen, omuzlarına kadar uzun saçları, tuhaf bıyıkları ve is karası yüzüyle komik bir hali vardı ama görünüşünü umursadığı da yoktu. Yaktığı ateşi kuvvetlendirmek için bulduğu tahta parçalarını ocağa attıktan sonra ellerini eskilikten dökülen, kir yüzünden rengi belli olmayan paltosuna silkeledi. Yanına yaklaşan diğerinin görüntüsü de pek iç açıcı değildi. Daha kısa ve bıyıksızdı, daha temizceydi. Yüzü bir kız çocuğu gibi güzeldi. Saçları başındaki eski püskü bere tarafından gizlenmekteydi. Elindeki küçük kazanın içinde Kömürcü'nün pazaryerinde yerlerden toplayabilmek uğruna bir sürü çocukla mücadele etmek zorunda kaldığı birkaç sebze ve epey  bulanık görünen bir miktar su vardı. Pazar ile mahalle arasındaki kışın buz tuttuğunda üzerinde insanların patenle kaydığı küçük göl ve etrafındaki bir dizi ağaçtan ibaret parkı koşarak aştığı için hala nefes nefese olan Kömürcü, Ufaklık'ın elindeki kazanı buz mavisi gözlerinin soğuk bir bakışıyla süzdü.

- Suyu nereden aldın?

Ufaklık konuşmak üzere ağzını açtığında bir öksürük nöbetine yakalandı. Son günlerde epey güçsüz düşmüştü ve bir de öksürük peyda olmuştu.. Yeşilimsi ışıltılar barındıran mavi gözlerini kocaman açtı.

- Meyhanenin arkasındaki yalaktan aldım.

- Ufaklık, oraya atları bağlıyorlar!..

- Daha hiç at gelmemişti.. Hem nereden alsaydım? Dün şu büyük evin mutfak hizmetçisinden biraz patates istedim, eline ne geçtiyse kafama attı, az kaldı öldürecekti beni. Bu yeni mahallede hayat zor olacak, buradan da taşınalım bence.

- Merak etme, peşimizdeki adamlar sayesinde buradan da gitmek zorunda kalırız zaten. Bizi nasıl buldular anlamadım ki?

- Kızma ama Niki.. Mezarlığa gittiğimiz için peşimize takılıyorlar bence..

Kömürcü öfkeyle burnundan soluyup beline bağladığı kından uzun bıçağını hınçla çekti. Paltosundan sonraki en değerli eşyası buydu. Rakibine atak yapar gibi havada birkaç daire çizerken bir yandan söyleniyordu.

- Kaç kere söyledim, Niki deme bana.. Mezarlığa gitmek zorundayım. Bir gün oraya biri gelecek,biliyorum, hissediyorum. Rüyalarımda defalarca gördüm. O gün orada olmam gerek. Ah, şunun yerine daha düzgün bir kılıcım olacaktı ki.. O adamların parçası kalmazdı geriye..

- Saçmalama Kömürcü, o adamların silahı da vardır, kılıcı da nasıl kullanacaklarını biliyorlardır.

Tam da o esnada Ufaklık'ın lafını doğrulamak istercesine, zaten menteşelerine güçlükle tutunan kapı, sert bir darbeyle ardına kadar açıldı. Alacakaranlıkta ellerindeki silahların namluları pırıl pırıl parlayan iki adam meymenetsiz yüzleriyle çocuklara bakıyorlardı.

- Sen, süpürge kafalı.. Bırak o bıçağı elinden. Efendi gibi bizimle gelirseniz kafanızda delik açmak zorunda kalmam, anlarsınız ya..

Kömürcü, daha zayıf ve dövüşmeyi hiçbir zaman becerememiş olan Ufaklık'ı arkasına doğru çekti. Bıçağı bırakmak istemiyordu ama tabancalardan korkuyordu.. Adamlar sabırsızlıkla kapıdan içeriye girmek üzere hamle yaptıkları anda arkalarından darbe yemişçesine öne yıkılmaları bir oldu. Arkalarında beliren üç gölgeyse yerde yatanlardan daha tekinsiz duruyorlardı.

Siyah şallarla başlarını ve yüzlerini örtmüş olan üç adam küçük odayı iyice kalabalık hale getirdiler. Kısa boylu olan adam eğilip yerdeki ikisinin silahlarını alırken orta boylu olan, iri yapılı olana dönüp İngilizce bir şeyler söyledi. Kömürcü, adamları farklı boyları yüzünden matruşka bebeklerine benzetiyordu ki konuştukları lisan ilgisini çekti. Bir zamanlar İngilizce konuşabildiğini hayal meyal hatırlıyordu. Ama ne dediklerini anlayacak kadar da anımsayamazdı haliyle. Sonra orta boylu olanı kendilerine hitaben Rusça konuştu.

KARDELEN VE HERCAİ Where stories live. Discover now