Bölüm 49

3.5K 279 198
                                    

Kütüphanenin girişinde meşum gölgeler karşıladı Richard'ı, sanki her an kitaplarla dolu rafların arasından, geçmiş zamanlarda burada sıkışıp kalmış kitapsever bir hayalet fırlayacakmış gibiydi. 'Ben de öldükten sonra bir kütüphaneye musallat olabilirim' diye düşünüp kendi kendine sırıttı genç adam. Mumlar yakılı olmadığı için etrafa bakıp bir kav kutusu aradı ama göremedi. Gelirken koridorda seslenebileceği bir uşağa rastlamadığını anımsayarak göz devirdi. Bir kütüphane sorumlusu olmadığında burayı aydınlatmak için kimsenin uğraşmayacağını önceden düşünüp tedbirli gelmesi gerekirdi. Ev sahiplerinin yokluğunda hizmetkarlar katlara sadece günlük temizlik işleri için çıkıyorlardı ne de olsa...

Bu koşullarda raflardan rastgele bir kitap almayı mantıklı buldu, kütüphanenin yerleşimine aşinaydı ve canının istediği gibi bir şiir kitabını nerede bulacağını biliyordu. Bir tane alırdı, pencereye doğru gidip ne olduğuna bakardı ve çok kötü bir seçim değilse çıkıp odasına dönerdi, işte bu kadar kolaydı.

Şiir kitaplarının duruyor olduğu rafa yaklaşırken heyecanlandı, bunu bir oyun gibi görüyordu. Acaba kim denk gelecekti? Milton fazla sıkıcı, Blake ise yorgun bir akşam için karmaşık olabilirdi... Belki Shelley çıkardı bahtına. Acaba Shakespeare burada mıydı yoksa ayrı bir rafta mı? Her neyse... Rastgele bir kitap aldı eline ve ışığa doğru yürüdü.

Rafların arasından ortadaki geniş açıklığa çıktığında batı ufkuna bakan geniş camlara vuran gurup renkleri dikkatini çekti. Cezbedici manzaranın büyüsüne kapılarak pencereye yaklaşırken Kontes'in yüksek arkalıklı koltuğunda hareketsiz duran silueti fark etti. Bir hayalet?.. Bir ceset?.. Yoksa bu sessiz kütüphane vahşi bir cinayete mi sahne olmuştu?..

Temkinli adımlarla koltuğa yaklaştı. Çıt çıkarmamaya özen gösteriyordu. Başını sağa eğip koltuktaki silüete doğru hafifçe eğildi. Muhtemelen bir süre önce elinde olan kitap kucağına düşmüş, sol eline dayalı yanağının baskısıyla, pembe bir goncayı anımsatan dudakları hafifçe aralanmıştı. Topuzu dağılmış, koyu kumral bukleleri gurubun renklerini yansıtan yüzüne dökülmüştü. Beyaz yakalı gri elbisesini ancak bir rahibe ya da ağırbaşlı bir mürebbiye giyerdi ama bu ürkütücü kıyafet kızın sevimli görünmesine engel değildi. Hayır, bu bir hayalet ya da korkunç şekilde katledilmiş bir kurban değildi. Bu bir bebek misali kaygısız, derin uykusunda bir genç hanımdı.

Richard kütüphanede denk geldiği hanımlar konusunda temkinli ve hatta önyargılı olması gerektiğini biliyordu ama bu ufak tefek uykucu melek ona şimdiye kadar tanıştığı Leydilerin hiçbirini çağrıştırmıyordu. Bu kız daha ziyade genç adamın dünyasına ait, insana huzur veren, kütüphanesinin bir köşesinde uyumasından hoşlanabileceği biri gibiydi, tıpkı bir kedi gibi... Ama bu elbette ki çok tedbirsiz bir yaklaşımdı çünkü kediler günün çoğunu miskin miskin uyumakla geçirseler bile her an kavgacı ve tırmalayan bir vahşiye dönüşebilirlerdi. Ve Richard vahşilerden hoşlanmazdı... Ve sivri dilli ukalalardan... Ve cadılardan... Uyurken meleksi görünen bir yüzün ardında neler olabileceğini ise sadece Tanrı bilebilirdi.

Knightley risk almak zorunda değildi. Elbette kitabıyla birlikte, geldiği gibi sessizce çıkıp gidebilirdi. Kızı o koltuğun üstünde dünyadan habersiz bırakabilirdi, hassas kalbi bu şekilde davranmasına müsaade etseydi eğer hemen şimdi yapardı bunu. Lakin genç hanım o rahatsız pozisyonda kalmaya devam ederse boynu tutulabilir ya da oda güneş battıktan sonra serinleyeceği için üşütüp hasta olabilirdi. Richard böyle şeyleri düşünürdü çünkü o, kendini centilmen sanan bazı unvan sahiplerinin aksine gerçek bir beyefendiydi.

Umursamazca davranmayı kendine yakıştıramayan Knightley sırtını dikleştirdi ve hafifçe boğazını temizledi. Bu eyleminin kız üzerindeki etkisi yaslandığı yere iyice yerleşmek olunca da hafifçe kıkırdamaktan kendini alamadı. Sonra bir kez daha denedi, bu defa biraz daha yüksek sesle...

KARDELEN VE HERCAİ Where stories live. Discover now