Bölüm 18

2.5K 340 330
                                    

Burada söylemek istediğim bir şey var.. İnanın ben de en az sizin kadar heyecanlıyım, tabii ben hikayenin sonunu biliyorum ama yazmak, paylaşmak ve sizin tepkilerinizi görmek bambaşka bir olay.. Biliyorum ki hepinizin gidişata dair tahminleri var, kiminiz geçen bölüm şatosuna kısa bir ziyarette bulunduğumuz depresif şahsı, kiminiz instada rastladığımız Louis'yi, ki o pek de depresyonda durmuyordu sanki, kiminiz müzmin çapkın, Westshire Kontluğunun varisi Victor Cummings'i ya da belki de Dumbo'yu Veronika'nın müstakbel kocişi olarak düşünüyorsunuz ama bu yazar biliyor ki yaklaşık bir yedi sekiz bölüm sonra hepiniz 'ya hayır ya, böyle olmaz ki ama yaaa' diye beni yiyeceksiniz.. O yüzden acele etmeyin.. Tadını çıkarın.. Siz tabii fikir üretmeye devam edin ama ortalık feci karışacak, benden söylemesi.. Ve bu bölümü Arthur ile Sandra'nın özel gününe ayırdık, buyurun efendim..

- Umarım o gemi batar ve içindeki bütün aptallar boğulur.

- Bu kadar acımasız olamazsın Niki.. Zavallı adamı iki günde kendine umutsuzca aşık ettikten sonra bir de ölmesi için dua ediyorsun. Üstelik gemideki onca adamın ne suçu var?

- Kaptan Berry ve adamları umurumda bile değil ve şunu asla bir daha söyleme, ben kimseyi kendime aşık falan etmedim. Dunsborough denen adam lanet olası bir aptal. Aşık falan da değil, sadece reddedilmeyi sindiremedi. Umarım Anton o adamı ciddiye alıp dinlemek gibi bir hataya düşmez.

- Benim Antonum akıllıdır, kimi ciddiye alması gerektiğini gayet iyi bilir bence.

Veronika o sabah Dunsborough'yu adadan götürecek olan geminin denize açıldığını bizzat görmek için limana gitmeyi çok isterdi lakin o yüzsüz adam kesinlikle hasretine dayanamayıp onu uğurlamaya geldiğini ya da buna benzer bir şeyi iddia ederdi ki Niki asla buna katlanamazdı. O yüzden evde kalıp umut etmekten başka yapacak bir şey yoktu. Umuyordu ki o gemiyle cehenneme giderdi. Umuyordu ki onu bir daha sonsuza kadar görmezdi.

Sonraki günler yeknesak bir düzen içinde birbirini kovaladı durdu. İki ay sonra gelen bir mektup Alexandra'nın doğurmak üzere olduğunu haber veriyordu. Veronika bu haberi okuduğu anda kızkardeşinin çoktan doğurmuş olması gerektiğini düşünmüştü. Nitekim karlı bir Aralık sabahı Harley Caddesi'ndeki evde kızıl saçlı bir kadının çığlık çığlığa sancı çektiği doğruydu.

^_^ ^_^ ^_^

Sandra'nın sancıları gece boyunca hafif hafif geliyor, genç kadını daldığı uykulardan uyandırıyordu. Sabah ise gittikçe şiddetlendi ve katlanılması güç bir seviyeye ulaştı. Doktor ve ebeler adeta üstüne titriyorlardı, Alexandra yüzlerindeki korkudan hiç hoşlanmamıştı ama düşünebilecek durumda da değildi. Güçlü durmaya çalışıyor ama bazen kemikleri kırılıyormuşçasına korkunç ağrılarla bağırma ihtiyacını engelleyemiyordu. Artık hiç hali kalmamıştı. Bir kere daha sancı geldiğinde tamamen tükeneceğini hissediyordu. Vakit öğlene yaklaşırken orada istenmediğini bildiği halde Arthur bir kez daha odaya dalmıştı.

- Marki Hazretleri, gerçekten..

- Doktor Norton, lütfen, karım burada acı çekerken ben dışarıda öylece oturup bekleyemem.

Genç adam kimseyi konuşturmayacağını belli eden bir tavırla geçip yatağın başucunda oturdu ve iki sancı arasında nefes almaya çalışan sevgili karısının elini tuttu. Sandra'nın teni iyice şeffaflaşmış gibi göründü gözüne. Yorgun ve tedirgin bakışları, o aşina hallerini özletiyordu.. Arthur genç kadının cadılıklarını özleyeceği bir günün geleceğini söyleseler asla inanmazdı ama olmuştu işte.

- Hayatımın anlamı, sevgilim, benden istediğin bir şey var mı?

- Beni bu halimle görmeseydin keşke..

KARDELEN VE HERCAİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin