Bölüm 23

2.4K 351 263
                                    


Sofra zengin, başındakiler keyifliydi, en azından biri hariç hepsi.. Veronika diken üstünde gibi hissetmekten kendini alamıyordu oysa hasmı yani Demir Dük az önceki tartışmadan zerre kadar etkilenmemiş gibiydi, keyifle yemeğini yiyor, masaya hakim bir havayla sohbet sürdürüyordu. Bakışları karşılaşınca genç kız rahat görünmeye çalıştı. Ama değildi..

Aklını kurcalayan milyonlarca şey vardı öyle ki Alexandra'nın ısrarla tabağına doldurttuğu muhteşem lezzetlerin zevkine varamıyordu.. Elena ortama çoktan uyum sağlamış gibiydi ama Veronika kendini garip ve dışarıda kalmış hissediyordu oysa kimsenin onu dışladığı falan yoktu. Kardeşleri üstüne titriyorlardı, Lord Bourne'un tavırları dostçaydı, Dük tartışmaya ara vermiş gibiydi.. Sadece Lady ve yemekten hemen önce gelip aralarına katılmış olan Lord Hayes kıza ara sıra tedirgin bakışlar atıyorlardı. Veronika onların Anton'un evlat edindirme planlarını bildiklerini ve bu ne olduğu belirsiz yaşlı kızın sorumluluğunu almaya pek de hevesli olmadıklarını düşündü. Böyle olacağını önceden de biliyordu aslında, Elena gençti, sevimliydi, evlenmek üzereydi, kimsenin başına kalacak değildi, ama kendisini sahiplenmek sahiden cesaret isterdi doğrusu.

Veronika bu yaşa kadar kendi ülkesinin kralı olduğu gerçeğini şimdi daha net kavrıyordu. Aylardır bir sığıntı konumunda olduğunu çok da hissetmemişti aslında, oysa ki kendi başına tek kuruşu dahi olmadığı ve bir somun ekmek için dahi birilerinin merhametine kalmış olduğu gün gibi ortadaydı. Peki seçeneği var mıydı? Tekrar sokaklara dönebilir miydi ya da kendi çabasıyla bir iş bulabilir miydi? Bir eve hizmetçi olarak girmeyi taciz riskine rağmen göze alabilir miydi? Ya da bu yaştan sonra ciddi ciddi kendisini istemeyen suratsız Lord Hayes tarafından evlat edinilmeyi mi bekleyecekti? Ah, neden manastır fikrine kimse sıcak bakmıyordu sanki? Yemeğe inene kadar Alexandra manastıra kapanmanın ne kadar korkunç bir fikir olduğuna dair konuşup durmuştu. Gerçi son zamanlarda kendisi de bu düşünceden uzaklaşmaya başlamıştı, ne zaman rahibe olmayı düşünse aklına o maskeli baloda yaşadıkları geliyordu.. Muhtemelen bu duyguyu bilerek rahibe olamazdı.. Hayır hayır, kesinlikle olamazdı..

Gerçi o hissi bir daha asla yaşayamayacaktı herhalde.. Bu yaşına kadar sadece bir erkeğin kendisine dokunmasına izin verecek kadar çekimine kapılmıştı. Tekrar olabileceğini de hiç sanmıyordu. Gemide gecelerce bu konuyu düşünmüştü, etrafındaki bütün erkekleri ya kardeş gibi görüyor ya da tiksinti duyuyordu, arzu ve tutku söz konusu olduğunda Kral Louis tekti.. Tek ve biricik.. Ve onu da bir daha görmeyecekti..

Evet, onu bir daha asla görmeyecekti, ya bu evlilik konusu ne olacaktı? Kimin yanına sığıntı olursa olsun eninde sonunda evlenmesini bekleyeceklerdi, Dunsborough meselesini atlatabilse bile başka herhangi bir erkek daha iyi bir seçenek mi olacaktı sanki? Louis bile çözüm değildi, adam karaktersizin tekiydi, şu an bir yerlerden çıkıp gelse bile evlenmek istemiyordu üstelik bütün kanepeleri, tartöletleri yiyordu ve bu kabul edilemezdi ama Veronika ondan başkasının kendisine dokunmasına tahammül edemezdi.. Onun bile sonuna kadar gitmesine razı olacağı şüpheliydi hatta..

Peki ne yapmalıydı? Kardeşi bile olsa bir sığıntı, bir besleme olmayı nasıl içine sindirecekti? Buna ne kadar dayanabilirdi? Varlığından sıkılmayacaklar mıydı? Ah, kadın olmak ne kadar zordu, ne kadar çekilmezdi böyle.. Bir kocası olsa adamın evini çekip çeviren, çocuklarını doğuran kadın sıfatıyla oradaki varlığı anlamlı olurdu ama.. Ah hayır, Veronika evlenemezdi, bu seçenek olamazdı.

- Veronika..

Genç kız, Alexandra'nın kendisine ikinci seslenişinde ancak duydu, o kadar ki düşüncelere dalmıştı..

- Afedersin Alexandra, ne diyordun?

- Hiçbir şey yemiyorsun diyordum, oysa Anton senin iştahını çok methetmişti bize..

KARDELEN VE HERCAİ Where stories live. Discover now