Bölüm 3

3.3K 343 75
                                    


O gece hiç beklemeden yola çıktılar  ve birkaç gün sonra sabah erkenden St. Petersburg'dan, Dover Limanı'na uğrayacak bir İngiliz ticaret gemisine bindiler. Hanlarda ve otellerde oyalanmamışlardı ve Tony'nin bütün ısrarına rağmen Ufaklık'ı bir doktora göstermemişlerdi. Temizlenmişlerdi ama konakladıkları bir handan tedarik ettikleri giysiler üzerlerinde eğreti duruyordu. Ufaklık üşümemek için kasketini kulaklarına doğru çekiştirip paltosuna sımsıkı sarınıyordu. Günlerdir yolculuk koşullarında olabildiğince iyi beslenmesine rağmen hastalığı pek de hafiflememişti.

Gemiye bindikten sonra güvertede fazla oyalanmayıp kendilerine gösterilen kamaraya geçtiler. Kömürcü'nün yalnız kaldıklarında ilk işi cebindeki kömür parçasını çıkartıp, temizlenince kıvır kıvır olan, kesimini de köydeki bir kızın düzelttiği ama tuhaf bir boz renkte göründüğü için yine de anormal duran saçlarına sürmeye başladı. Ufaklık konuşmak için ağzını açınca birkaç kez kesik kesik öksürdü.

- Sen bunu neden yapıyorsun? Kömür isinden vazgeçemiyor musun?

- Yapmam gerekiyor. Saçımın rengi fazlasıyla tuhaf. Beni kimse ciddiye almaz.

- Beni de kimse ciddiye almıyor.

- Ama beni almak zorundalar. Senden de ben mesulüm. Tanımadığımız insanlar arasındayız. En ufak bir tehditte ikimizi de savunmak benim vazifem.

- Bence Lord Anthony bir tehdit değil. O bizi koruyacak. Bay Simpson da öyle.. İkisi de iyi insanlar ama Lord Anthony.. O çok..

- Off Ufaklık.. Sana kalsa herkes çok iyi zaten. Karışma işime, sen daha küçüksün. Ayrıca benden başka kimseye körü körüne güvenmeni istemiyorum. Senin koruyucun benim. Lord Miller'a da öyle hayran hayran bakma bir daha. Aptal bir velet gibi görünüyorsun.

- Ben zaten aptal bir..

Bir öksürük nöbeti Ufaklık'ın cümlesini tamamlamasına izin vermedi. Kömürcü çokça üzüntü biraz da pişmanlıkla, komik bıyığı ve is bulaşıkları gittiğinde bir delikanlı olarak ciddiye alınmama korkusunu haklı çıkartacak kadar güzel görünen yüzünü buruşturdu.

- Tamam tamam.. Sinirlenmemelisin.. Karnın doyunca iyileşirsin sanmıştım ama gittikçe kötüleşiyorsun sanki.. Seni nasıl muayene ettireceğiz hiç bilemiyorum ki..

- Off Niki.. Sen beni iyi etmenin bir yolunu bulursun. Bu zamana kadar hep buldun..

- Bana Niki deme, senin yüzünden adımı öğrendiler zaten.. Biz seninle ikimiz bir aileyiz. Senden başka kimsenin adımı bilmesini istemiyorum.

- Bu kadar düşünmemelisin. Eninde sonunda birilerine güvenmek zorunda kalacağız.

- Kime güveneceğimize karar vermeden önce insanları tanımak için bir süre beklememiz gerek. Şimdi sen dinlen. Ben güverteye çıkıp ortalığı kontrol edeceğim. Sana yemek getiririm sonra..

Kömürcü çıktıktan sonra yalnız kalan Ufaklık kalkıp kamaranın duvarına asılmış küçük aynaya doğru yürüdü. Kendi yansımasını görmeyeli ne kadar zaman olmuştu acaba? Ayna lüks bir şeydi ve derme çatma barınaklarında lükse asla yer yoktu.

Kendini bildi bileli yokluk içinde değildi. Çok küçükken kocaman bir konakta yaşadıklarına dair kırık dökük anıları vardı. Niki o zamanlarda da hep yanındaydı, anne ve babasından çok o vardı anılarında. Ufaklık her şeyi hatırlayamıyordu, kendi adından bile emin değildi. Niki onu daha yedi yaşındayken kaldığı yetimhaneden kaçırıp sokakların çok daha güvenli olacağını söylediğinden beri onlar Kömürcü ve Ufaklık'tılar.

Usulca kasketini çıkardı Ufaklık. Kamara pek serin olmadığı halde yünlü kumaşın sıcağından kurtulan başı bir anda üşüdü ve bir öksürük nöbeti daha tetiklendi. Tekrar nefes almayı başardığı zaman gözleri yine aynayı buldu.

KARDELEN VE HERCAİ Where stories live. Discover now