👉25. Sırılsıklam âşık💕

18.6K 847 176
                                    

Zeyd

Hala kapının önünde öylece duruyordum. Niye geldiğime dair hiçbir fikrim olmaksızın amaçsızca bekliyordum. Başımı kaldırıp pencereye diktim gözlerimi. Perdenin arkasında belli belirsiz görünen ışığa. Onun orada olduğunu belirten ışık. Kısacık bir an da olsa pencereden baktığını düşündüm. Onu orada görebilmeyi.

Kapıya doğru yönelirken Alya'ya bir daha karşıma çıkma deyişimi anımsadım. Yaklaşık iki hafta önce. Şimdi ise ben gelmiştim kapısına. Üstelik hiçbir sebep olmaksızın. Sadece bir kere görmeliydim. Sadece bir kere.

Yavaş yavaş merdivenleri çıkarken daha önce gelen boğuk sesler daha da yüksek gelmeye başladı kulağıma. Kapı açıktı sanırım. Alya biriyle konuşuyordu. Kapının tam yanına gelince gelen sesin Yavuz'a ait olduğunu anladım. "Sen ne diyorsun Yavuz? Böyle düşünme!" Alya'nın sesi sanki Yavuz'u sakinleştirmek ister gibi çıkıyordu. Durakladım. Kararsızca merdivenlerin son basamağında dikiliyordum.

"Bırak kolumu bu sefer sen bile beni durduramazsın!" diye bağırdı Yavuz. Onları görmesem de ne dediklerini duyabiliyordum. Ne kadar yanlış bir şey yaptığımı bilmem kapıda öylece durup dinlememe engel olmadı. Sabrı taşan Alya, "Yavuz bak sinirimi zorlama, bir kendine gel!" diye karşılık verdi ses tonu gittikçe yükselerek.

"Bu kadar yeter. Karışma bana!" dedi Yavuz. "Yavuz," diyebildi Alya sadece umutsuzca. "Yeter artık gidiyorum ben." Bir kez daha "Yavuzz," diye seslendi kendine gel der gibi. "Bıkmadın mı peşimden koşmaktan? Sen de ne yapışkan çıktın..."

Bir tokat sesi duyduktan sonra şaşkınlıkla sırtımı dikleştirdim. Şimdi kapı arasından içeriyi biraz görebiliyordum. Arkamı dönüp gitmem gerekirdi ama orada öylece durmaya devam ettim. Yavuz kafasını sola döndürmüş eliyle yüzünü tutuyordu. Alya'nın da eli hala havadaydı. "Gidiyorum ben," dedi Yavuz ve sonra hafif aralık kapıya doğru gelmeye başladı. Tam beni durduğum yere.

Ben daha panikle ne yapacağımı düşünürken gözleri beni buldu. Hızla yürümeye devam ederek kapıdan çıktı ve omzunu sertçe bana çarparak öylece gitti. "Defol git, bir daha da karşıma çıkayım deme!" diye bağırdı Alya arkasından. Kapıyı bile kapatmadan elleriyle yüzünü kapatıp yere çöktü. Bir süre kıpırdamadan öylece durdu.

Hiçbir ses çıkarmıyordu. Ağlıyor muydu yoksa sadece öylece oturuyor muydu emin değildim ama tek istediğim yanına gitmekti. Yanına gidip onu teselli etmek. Sessizliği öylesine boğucuydu ki, tam dayanamayıp içeri dalacağımda ellerini yüzünden çekti ve sinirli bir şekilde yanaklarında ki yaşları sildi. Ağlamıştı. Ya da ağlamamaya çalışmıştı bilmiyorum.

Oturduğu yerden hiç kalkmadan sehpadaki telefona uzandı. Telefonu kulağında sabırsızca kıpırdanırken, "Hadi aç sunu," diye mırıldandı kendi kendine. Aramasına cevap alamayınca ellerini yumruk yaptığını gördüm. Hemen ardından bir mesaj geldi. Okumasıyla birlikte telefonu koltuğa fırlatıp ayağa kalktı.

"Geri zekâlı!" diye bağırınca sıçradım birden bire. Boğucu sessizliğinden sonra sesi ortada yankılanmıştı adeta. "Merak etme yazmış bir de. Ne merak edeceğim ben seni be, pislik!" dedi sanki daha biraz önce ısrarla arayan kendisi değilmiş gibi. Bir hışımla kitaplığa gitti. Oradan hiç düşünmeden bir kitaba uzandığında hala ağzının içinde söyleniyordu. Kitabı çıkarırken ara ara kitapların önlerinde dizili minik figürlerden bir tanesi yere düştü.

"At. Sen de at kedini!" Öfkeyle bir diğerini eliyle aşağı doğru itti. "Almayacağım işte," dedi yerdeki figürlere inatla. "Kalın orada! Zaten hepiniz aynısınız," diyerek biraz da figürlerle kavga etti. Kapının açık olduğunun farkında bile değildi galiba. İstemsizce gülümsediğimi fark ettim. Beni burada görürse bir açıklama yapamayacağımı bile bile onu izlemeye devam ettim.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now