👉54. Sıyah gerbera

10.1K 587 108
                                    

'Dışarı çık'

Sadece bu iki kelime yazıyordu mesajda. Derin bir nefes alıp içimde tuttum. Hayatımda ilk defa çığlık atmak istedim. Hatta avazım çıktığı kadar bağırmak. Kafamda birbirine karışan bütün düşünceleri toparlayıp simsiyah bir poşete koymak istiyordum. O poşeti çöp tenekesine atmak sonra da arkama bile bakmadan kaçıp gitmek istiyordum.

Bir daha hiçbirini ne hatırlamak ne düşünmek istiyordum. Şu önümde hala o mesajı gösteren telefonu bir zamanlar onun yaptığı gibi duvara fırlatmak istiyordum. Hatta vurulduğumda hafızamı kaybetmiş olmak istiyordum. Bu yeni, yabancı ve garip her şeyi silmek istiyordum. Eski rutine geri dönmek istiyordum.

'Yoksa ben gireceğim.'

İnanamayarak ekrana baktım. Sonra çaresizce elimle alnımı ovdum. Ellerimi saçlarıma daldırıp başımı arkaya doğru yasladığımda hala bir çözüm bulamamıştım. Girerdi. Bunu yapardı biliyorum. Onu görmek istemiyordum.

Ya da aslında istiyordum.

Tam da istediğim için istemiyordum.

Gümüş gözleri zaten karışık olan kafamı daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktı.

Oturduğum yerden kalkıp ayaklarım geri geri gitse de bürodan çıktım. "Ben biraz dışarı çıkıyorum," diye bir şeyler mırıldandıktan sonra çıktım. Tamirhanenin önüne değil de sokağın ilerisinde duruyordu arabası.

Yürüdüm oraya doğru. Yürüdükçe gerildim. Yaklaştıkça kalp atışlarım hızlandı.

Ve yine yine yine sadece kaçıp gitmek istedim.

Aramızda bir metre kadar bir mesafe kaldığında durdum. Yutkundum. Boğazımdaki yumrudan kurtulmaya çalıştım. "Ne istiyorsun?" diye sordum sesime hiçbir şey yansıtmamaya çalışarak. Gözlerim omzunun üstünden arkasındaki bir noktaya bakıyordu.

Önce başını hafifçe yana doğru eğerek yüzümü inceledi. Sonra itinayla aramıza koyduğum mesafeyi kapattı. "Gerçekten hiçbir şey yokmuş gibi mi davranacaksın? Çekip gidince bitiyor mu?"

"Benden tam olarak ne istiyorsun?" diye tekrarladım. Sorduğu soruya verecek cevabım yoktu çünkü.

"Konuşurken yüzüme bakabilirsin mesela. Ne de olsa burada karşındayım."

Elini kaldırıp çenemi tutmaya yeltendiğinde arkaya doğru gerilerken hala gözlerine bakmayı reddediyordum. "Ha bir de kaçmaktan vazgeçip kendinle yüzleşmelisin. Sonrasında da benimle."

Ellerimi yine saçlarıma daldırmamak için yumruk yapıp başımı iki yana salladım. "Ne düşünüyorsan, aklından her ne geçiyorsa unut," dedim kesin bir tonda. "Unut. Öyle bir şey olmayacak."

Sessizce güledü "Bu kadar mı? Öyle bir şey olmayacak? Bu mudur? Bu benim için hiç bir anlam ifade etmiyor Alya. Hele de söylerken gözlerime bile bakmadığında..."

"Yapma. Bunu yapma. Sana laf anlatacak gücüm kalmadı artık." "Tam şu noktada arkamı dönüp gitsem rahatlayacak mısın gerçekten?" Bilmiyorum. Rahatlayacak mıyım hiç bilmiyorum. Ama en doğrusu bu. "Öyle bir şey olmayacak nedir ya?"

Gözlerimi yumdum. O çığlık atma isteği tekrar canlandı içimde. "Olmaz. Bizden olmaz." Öne doğru adım attığında yine geriledim. "Üstüme gelme," diye uyardım. "Biz..." diye tekrarlayınca düşünceli düşünceli, "Biz diye bir şey yok. Olmayacak," dedim tekrardan

Etkilenmedim dercesine tek kaşını kaldırınca devam ettim. "Anlamıyorsun. Ne sen benim dünyama sığabilirsin, ne de ben senin dünyanda yolumu bulurum. Bunun bir geleceği yok."

Arıza tespitWhere stories live. Discover now