👉52. Sen kimsin❓

8.5K 657 105
                                    

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum sonunda dayanamayarak. "Gidince görürsün." Göz devirdim. "Hiç sevmem." "Biliyorum." Oflayarak arkama yaslandım.

Sevimsiz Arkan.

Yolculuğun geri kalanında konuşmadık. Biz genelde yolculuk yaparken pek konuşmuyorduk. Garip. Başımı cama yaslayıp dışarıyı izledim bir süre. Araba durduğunda şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. "Geldik mi?"

"Uyuyor muydun sen?" Keşke öyle kolay uyuyabilsem. Sadece ağlayınca oluyor o. Ama insanda sırf uyuyabilmek için ağlayamaz ki değil mi...

"Yo, dalmışım öyle." Camdan etrafı görmeye çalıştım. "Prenses?" "Hı?" Ya yuh bana ama. Artık kızmayı bırak bir de cevap veriyordum şu seslenişe.

O prenses kadar senin de başına...

Geri zekâlı Arkan.

"Gözlerini kapat desem kapatır mısın?" Başımı iki yana salladım. "Hayır." "Şaşırmadım. İn o zaman hadi." Kemerimi çıkarıp arabadan inerken hala etrafı görmeye çalışıyordum. Nereye geldiğimizi anlamamıştım.

Binaya doğru döndüm yazıyı görebilmek için ve sonra gördüğüm şeyle ağzım açık kaldı. Ağzım resmen bir karış açık kaldı. Nasıl kapatmam gerektiğini bile unutmuştum bir an.

"Şaka?" dedim inanamayarak ona bakıp, sonra tekrar binaya döndüm. Ve Zeyd Arkan bir kez daha beni şaşırtmayı başarmıştı, hem de ne şaşırtmak.

Kocaman gözlerle bakıyordum karşımda ki binaya, çünkü bunu hiç beklemiyordum. Hiç ama hiç beklemiyordum. "Ya sen..." dedim ama tam olarak dile getiremedim söylemek istediklerimi.

"Yine kızacak mısın yoksa?" diye sorduğunda ses tonunda tereddüt vardı. Gözlerim tekrar onu bulunca beklentiyle baktığını gördüm. "Deli misin?" diyebildim sadece.

Kızmak mı?

Işıldayan yazılara baktım tekrar.

Poligon.

Hayır kesinlikle kızmaya niyetim yoktu. Hatta şu an çok saçma bir şekilde ona sarılmak istiyordum. Bunu tabi ki de yapmayacaktım ama istiyordum.

"Atış mı yapacağız şimdi?" diye sorduğumda heyecanla, başıyla onayladı. "Evet." "Hadi girelim o zaman," dedim hemen. "Girelim."

*

İlk önce kısa bir temel silah bilgisi verdiler. Ben bu süre zarfınca heyecanla silahı elime alacağım kısmı bekledim. Daha önce hiç silah tutmamıştım. Aslında düşününce sadece iki kere gerçek silah gördüm, onlardan biriyle de vuruldum zaten.

Bunu düşününce kaşlarım çatıldı. O silahın sesi. Barut kokusu. Kan kokusu. Ve omzuma saplanan o inanılmaz acı. İstemsizce elimi oraya koydum bir an.

"İyi misin?" diye sorunca Zeyd elimi indirip başımla onaylayarak derin bir nefes aldım. Unut gitsin. Geçti gitti. "İstersen gidelim?" Başımı iki yana salladım hemen. "Hayır." Bunu çok uzun zamandır istiyordum. Buraya kadar gelmişken gitmeyecektim.

Silah söküp takma hakkında bilgilendirildikten sonunda sadece televizyonlarda gördüğüm Kısıma gelmiştik. Sıra sıra bölmeler vardı ve her bölmede bir hedef asılıydı. Bizi bilgilendiren adam bizi bu bölmelerden birine yönlendirdi.

Bir metre boyunda bariyer gibi bir şey bizi hedefe giden yoldan ayırıyordu ama bu bariyerin üzerinden o hedefe ateş edecektik. Dart tahtasına benzer çemberler vardı üzerinde, her biri bir miktar puan değerinde.

Beş, on ve on beş metre uzaklıktan bir saatlik bir atış eğitimi alacaktık. "Hadi iddiaya girelim, kim en fazla puan toplayacak," dediğinde Zeyd'e döndüm. "Neden sürekli benimle iddialaşıyorsun acaba sen?"

Arıza tespitWhere stories live. Discover now