👉59. Biberli buluşma

10.7K 593 57
                                    

Ali'nin yanına yaklaşıp koltuğun arkasından kucağında ki bilgisayarın ekranına eğildim. "Buldun mu?" "Yok bu da değil," derken ekranda ki şemayı kapattı. O aramaya devam ederken elim nedensizce saçlarına gitti. Koyu renk dalgalı tutamlarıyla oynarken, "Saçların da güzelmiş," dedim parmağıma dolayıp.

"Bozmasaydın iyiydi..." "Ayh pardon," dedim suçlanarak saçlarını düzeltmeye çalıştım. Bulduğum gibi bırakayım. "Tarayım ister misin?" "Lüzumu yok," diyerek elimi ittirince dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için.

Tipsiz. Senin saçını yesinler.

"Saçlara biraz zaafım var da..." Öne doğru eğildim yine. "Aliş? Acaba diyorum," Göz ucuyla Selimi işaret ettim. "Scofield bu yüzden mi kazıtıyor o saçları?" Gülerek, "Çok olası, bir an ben bile düşündüm çünkü," dediğinde ensesine vurdum. "Hadi be ordan."

Sonra gözlerim ekrana kaydı. "Bu mu?" diye sordu. "Evet bu." "Emin misin ya?" Şüpheyle ekrana doğru eğildi. "E bu işte. Bence bu." Hala kuşkuyla ekranı inceliyordu. Sen benden iyi mi bilcen bücürük demek istesem de beni de şüpheye düşürüyordu. "Maviş ya, bir baksana bu dimi, Aliş bana güvenmiyor."

Selim bize doğru yaklaşırken, "Sen de bir şaşkınsın ama bu aralar," dedi Ali bana. "Hayda," diye mırıldandım. Sen de bir ukala olmuşsun bu aralar.

"Geçti o, geçti," dedi Selim imali bir şekilde. Bu arada şeytan da bana ikisinin kafasını birbirine tokuşturmam konusunda baskı yapıyordu. Ya da yok ya. Bugün hiç dövesim yok dostlar, kusura bakmayacaksınız artık.

Bence bugün sarılabiliriz.

Tam o sırada ortalarda olmayan Emre girdi içeri. Elinde plastik bir poşet vardı. Yanıma yaklaşıp poşeti bana uzatınca, "Bu ne be?" diye sordum şaşkınca poşete bakarak. "Dolmalık biber," deyip poşeti almam için salladı.

"Napcam ben bununla pardon?" "Dolma." Kaşlarımı kaldırdım. "Deget, anan yapsın." "Sen yap." Gözlerimi kırpıştırdım. "Neyin kafasını yaşıyor bu?" diye sordum diğerlerine. "Sen anamdan güzel yapıyorsun diyemiyor da ona kıvranıyor," diyerek açıklığa kavuştururken Selim tekrar poşete baktım.

"Allah'ım ya birde doldurmuş," dedim inanamayarak başımı sallarken. "Bir de şey," diye başladı Ali, "Annesi siz yine bir şey mi yediniz dediğinde Alya zorla yedirdi diyormuş." Gözlerimi belerttim. "Hadi canım, yok artık..." "Yalnız Hamza abi huzursuz oldu bir, galiba o da aynı taktiği kullanıyor."

"Lan oğlum sus." Selim Ali'nin ensesine vurunca ben de müdahale ettim. "Bırak be, anlatıyor ne güzel." "Yarası olan gocunur derler ama...," derken Ali ensesini ovalayıp başıyla gösterdiği Selim'den uzaklaştı biraz.

"Pis şişkolar sizi, yok size dolma falan. Zıkkımın kökünü yiyin."

"Neyse ben bunu bir kenara bırakıyorum sen şey edersin bir ara." "Hı hı bekle ederim..." derken hepsine tek tek yan yan bakmayı ihmal etmedim.

Zorla yediriyormuşum...

Bir hayatlarındaki kadınlar üstüme salmadıkları kalmıştı. Bir an tamirhanemi basan anneler canlandı gözümde. Bizim oğlumuza nasıl yedirirsen diye üstüme yürüyen anneler. Başımı salladım iki yana.

İşte arıza tespit; saçmalamakta bir dünya markasıyız.

Poşeti masanın tam ortasına itinayla yerleştirirken Emre içimdeki psikopat o poşetle birilerini boğma planları yapıyordu. Hatta tek bir poşetle aynı anda kaç kişi boğulabilir fantezilerine geçiş yapmaya yakındım.

Bir şeyler bekliyormuşçasına masanın etrafına toplandıklarında birden bire aklıma bir şey geldi. "Bir dakika, fikrimi değiştirdim." Emre'nin gözleri umutla poşet ve benim aramda gidip geldi. "Harika bir fikrim var," diyerek gizem yaratırken ben merakla ve biraz da kuşkuyla bekliyorlardı.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now