👉57. Korkuyorum sevmekten

9.2K 593 98
                                    

Bardak yere düşüp parçalandığında kafamı arkaya doğru uzattım merakla. Çatık kaşlarla önce bardağın parçalarına ardından da şaşkın şaşkın bardağa bakan Ali'ye baktım. Bakışlarım onunkileri bulduğunda telaşlanınca, "İyi misin?" diye sordum duruma bir anlam vermeksizin.

"Hi? Ne? Şey uçtu. Eh yani kaydı, işte düştü..."

"Tamam. Sorun yok, maaşından kesmem merak etme," dedim o panikledikçe biraz daha tereddüte düşerek. Bir bardağın davasını yapacağımı mı düşünüyordu cidden?

Yavaş yavaş yana doğru kayıp bir noktada durduğunda ne yapmaya çalıştığına bir anlam verememiştim. Sonra omuz silktim. Şu an çok da umurumda değildi aslında. Bugün kendime düşünmek gibi bir lüks tanımayacaktım, çünkü düşünürsem hatırlamak istemediğim şeyler hatırlarım.

Arkadan gelen fısıltılarla ister istemez oraya döndüm tekrar. Bardağın kırıkları hala öylece düştüğü yerde duruyordu. Emre, Selim ve Hamza Al'inin etrafına birikmiş bir şeye bakıyorlardı dikkatlice ve ben bu görüntüyle düşünmemek kararımı unutmaya başladım.

Arabanın arkasından birazcık yaklaştım ama ne konuştuklarını pek anlayamamıştım. Tam biraz daha yaklaşacakken bakışlarım Hamza'nınkilerle buluştu. Hemen gözlerini kaçırıp masadaki gazeteyi Ali'nin eline tutuşturdu. "Sen bunu kaldır ortadan, ben toplarım şunları," derken yerdeki cam kırıklarını gösterdi.

Ali birkaç saniye ne yapacağını bilmez bir şekilde önce gazeteye sonra etrafa baktı. "Götür at," deyince Hamza bir hedefi olmasına sevinircesine döndü çıkışa doğru. O sırada ben de hemen iki arabanın arasından geçip yolunu kestim.

Karşısına çıktığımda donmasına aldırmadan, "Ne o?" diye sordum gözlerimle elindekini işaret edip. "Hiç..." "Hiç?" Kaşlarımı kaldırdım. Bir hiç için baya bir panik yapıyordu oysaki. "Gazete. Atacağım. Zaten ilginç bir şey yok içinde."

Demek öyle oynuyoruz Ali bey. Zaten ben de geri zekâlı. "Atma ya, lazım olur belki." "Yok, ben atayım bunu, yarın yine gelir nasılsa..." diye bir şeyler söyleyerek yanımdan geçmeye yeltenince önünü kestim. "Versene bir onu bana."

"Atacağım ben bunu." Hamza adımı seslenip, "Alya, bi..." derken elimi kalırdım onu susturmak için. "Bir saniye. Ali ver şunu." Ali gazeteyi elinde topaklamıştı ama hala bana vermezken gözlerini kaçırdı. "Atayım ben bunu ya. Sen yarınkini okursun. Zaten bir şey yok bunda ilginç..."

"Ali bak benimle oynama kalbini kırarım. Ver şunu." Umutsuzca diğerlerine baktıktan sonra elinde topaklandığı gazeteyi bana uzattı temkinli bir şekilde. Birkaç saniye boyunca gözümü sayfada gezdirdim ama ilgi odakları neydi göremedim. Sonra kenardaki başlığı gördüm.

'Farkında değil henüz dedi, gecesine kollarında buldu...'

Kaskatı kesildiğimi hissederken gözlerim habere kitlendi. Ufak ufak kesitler ulaştı sadece beynime. 'Sevgiliniz var mı sorularına... Olumlu yanıt... Gecenin ilerleyen saatlerinde... Dans ederken objektiflere yansıdı... Gizemli güzel...'

Tekrar başa döndüm ve bir daha okudum ama yine cümleler yarım yarım algılayabildim ancak. 'Terkedilmiş balo salonu... Müziksiz romantik dans...'

Harfler gözümde dönmeye başladığında elim mi titriyordu başım mı dönüyordu bilmiyorum. Biri bana seslenmişti galiba. Başımı kaldırdığımda en yakınımda Ali'nin gözlerinde endişe vardı.

Nasıl göründüğümü bilmiyorum.

Derin bir nefes alıp gazeteyi aynı onun yaptığı gibi topaklayarak, "Al," dedim. "Şimdi atabilirsin." Sesimdeki yapmacıklık fark edilmeyecek gibi değildi. Arkamı dönüp büroya doğru giderken tekrar adımı seslendiler.

Arıza tespitWhere stories live. Discover now