9~Hisler

11.3K 319 28
                                    




Bekliyorum.

Öyle bir havada gel ki,

Vazgeçmek mümkün olmasın.

~

Bir şeylere mecbur kalmakla, bir şeylere mecbur bırakılmak arasındaki fark nedir? İkiside aynı gibi görünsede aslında aralarında dağlar kadar fark vardır. Her ne kadar "mecbur kaldım" kullanım şekliyle sanki kişisel bir tercihten bahsediliniyormuş gibi bir izlenim oluşsa da, aslında o zamanki koşulların gerektirdiklerinin kişiyi, tercih hakkı tanımadan "mecbur bıraktığını", bu nedenle de etken değil, edilgen bir yapıya sahip olunduğunu gösteren kanıttır. Her ikisinin de ortak yönü; istemediğimiz bir şeyin kendi irademiz dışında yapılmaya zorlanmasıdır. Mecbur bırakılmak ise sana yapılmama hakkı tanınmayan bir zorunluluktur. Mecbur kalmak koşullara, zamana, şartlara bağlıdır ama bunun için son söz yinede sende olur. Mecbur bırakılmak ise yalnızca seni mecbur bırakan insana bağlıdır. İnsan zorunluluğa neden maruz kaldığını bilemediği takdirde, özgür olamaz ve kendisini zorunluluktan kurtarmaya çalışması da onu hiçbir zaman özgür kılmaz.

Peki ya benimkisi neydi? Mecbur kalmak mı,yoksa mecbur bırakılmak mı? Esved tüm kararları en başından beri bana bırakmasına rağmen, bana başka bir çıkış yolu da bırakmamıştı. Nişan konusu dışında dedi zihnim. Şu zamana kadar beni mecbur bıraktığı her kararı kendi isteğimmiş gibi bana yaptırırdı, seçtirirdi ama yarattığı koşullar o kadar keskin olurdu ki ben kendi isteklerimi değil onunkileri yapar bulurdum en sonunda. Bana seçim yapma hakkı tanırdı ama o sunduğu her seçim sonu kendisine çıkardı. İlk defa bir konuda bana seçenekler sunmadan bir karar açıklamıştı haberim dahi olmadan. Hoş, sanki farklı bir yanı olacaktı diğer türlü olsaydı. Bu onun için seçimsiz bir mevzuydu. Anlaşma yapmaya gerek duymadığını çünkü başka seçeneğimin olmadığını gösteriyordu.

Benimkisi, mecbur kalmama rağmen, mecbur bırakılmaktı.

Elimde hala çalmakta olan telefona bakıyordum. Hiç aramaması gereken yerde ve zamanda aramıştı beni. Ne yapacağımı şaşırdım bir an. Reddedemezdim. Eğer aramayı reddedersem Esved bu haraketimden şüphe duyacaktı. Ama açamazdımda. Açarsam ne diyecektim? Esvedi şüphelendirecek yanlış bir şey söylemekten deli gibi korkuyordum. Her iki türlü de onun anlayacağı bir açık verecektim işte. Panik olduğum zaman elim ayağıma dolanıyordu. Düşüncelerimi bölen Esvedin,

"Açsana." diyen sesi oldu. Bir şey çaktırmamaya çalışarak,

"Alo?" diye en basitinden yanıtladım.

"Akşam sekiz gibi buluşalım. Ben her şeyi düşündüm. Planın üstünden geçmemiz lazım." diyen sesle Esvede baktım. Yola odaklanmış gibi dursada aslında kulağının bende olduğunu biliyordum. Konuşmadan önce telefonun sesini yandan en aza indirdim.

"Tamam Laleciğim. Yarın verirsin kalsın."

"Anladım, o puştla berabersin. Sana mesaj atacağım adrese gel. Unutma saat sekiz." Bir şey söylemeden telefonu kapattım. Kendimi nasıl sıktıysam her yerim bir dakikada uyuşmuştu sanki.

"Ne diyordu Lale? Esvedin sabahtan beridir dördüncü kez duyduğum sesiyle istemsiz olarak bedenim kasıldı. Abartma Gaye, ne bu panik?

"Hiç, bir kitabım onda kalmışta onu söylüyordu." Bir şey demeyen Esvede göz ucuyla bakarken, direksiyondaki parmaklarını sıktığını gördüm. Aldırmayıp yeniden yola odaklandım. Düşünmem gereken daha mühim meseleler vardı.

~

Düşlemek, şekerleme gibi bir şey. Kocaman bir kasenin içine doldurulmuşlar. Bu kaseyi görür görmez, karşısına geçer geçmez, büyüleniyorsun. düşlemelerin güzelliğine bir bir dalıyorsun da bir türlü çıkamıyorsun. Renk renk, çeşit çeşit, boy boy seni bekliyorlar, adeta. Yemeye hangisinden başlamalı, hiç bilmiyorsun. Karar vermek zor, ama korkmuyorsun. Hepsi senin önünde, hepsi sana ait(miş) gibi ne de olsa. Tüm bu çeşitler, renkler, tüm bu düşlemeler senin için hazırlanmışcasına arz-ı endam etmiyorlar mı nasılsa? İçlerinde kimbilir nasıl sürprizler var üstelik; belki bir meyva, belki bir fındık, belki çikolata, belki bir bonbon, belki en tazeleri konmuştur kaseye, belki bozulmuştur bazıları. Peki ama hangisinin içinde ne var? Ya bozuk olanı seçersen? Ya gidip en tatsızlarını bulup çıkarırsan bu koca kaseden? Ya mutluluktan uyuşan yüzün ekşirse aniden? Peki ya en güzellerini seçiverirsen ilk seferde? Ya eşsiz lezzetler dolanırsa diline, sonra sarıverirse tüm bedenini?... Ne çok ihtimal var içinde. Neyle karşılaşacağını hiç bilmediğin bu kadar ihtimal içinde, düşlemelerden düşleme beğenemiyorsun, bir türlü. Ama nefsine yenik düşmek üzere yaratılmadın mı sen de? Bittabi. sonunda dayanamıyorsun işte; Karnın aç mıydı tok muydu diye düşünmüyorsun, tazeymiş değilmiş bakmıyorsun, mideni bozar mı bozmaz mı önemsemiyorsun ve önce elini kasenin içine, sonra da düşlemeyi ağzının içine atıveriyorsun.

MerdümWhere stories live. Discover now