30~Hâleti-ruhiye

9.2K 313 41
                                    

~

Ellerini hiç tutmadım ama,

kalbi göğsümde atıyordu...

~

Suç, suçlu ve suçsuz arasındaki uçurumlar kadar uzun olan o yolu bağlayan köprüyken değişen kelimeler değil midir sadece? Bir ünlem bile bir insanın hayatını kaydırmaya yetiyorken bir insanı da iyi veya kötü diye konumlandıran seçtiği kelimeleri değil midir?

İnsan insanı duyduğu kadar tanıyıp, gördüğü kadar biliyorken duyduğuna mı yoksa gördüğüne mi inanmalıydı?

Esved hayatımı hem duyduklarımla hem de gördüklerimle mahvetmişken peki benim ne yapmam gerekiyordu?

Laleyle konuştuktan sonra geç kaldığımız derslerimizin yarısına da olsa yetişebilmiştik. İkinci, ortak olan dersimizi de sessiz sedasız dinledikten sonra toparlanıp çıkmıştık okuldan. Her ne kadar Lale onunla kafa dağıtmaya gitmemi istese de yeterince dolu olan kafamla bir an önce baş başa kalmak istediğim için onu reddetmiş ve eve kadar yürümeye karar vermiştim.

Babam mahkemeye çıkmadan bir an önce bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım zira bir dahaki duruşmaya kadar çok geç olabilirdi. Esvedin evine giremeyeceğim ihtimalini göz ardı etmeme karşın zaten orada bir şeyler olmadığına emindim. Şirketteki odasının da temiz olduğu kanaatine varmıştım.

Geriye şifresi değişen kasası kalıyordu fakat korumalar bile beni tanıyorken bir kez daha oraya gidemezdim, gitsem bile kasayı açamazdım. Elimi şakağıma götürüp parmağımı derimin altına itmek ister gibi var gücümle bastırdığımda aklıma tek çıkış yolum olan seçeneğim geldi.

Hilmi.

Kumarhaneye giremezdim ama Esvedden başka kasanın şifresini bilen bir tek insan varsa o da Hilmiydi. Yürüdüğüm caddede aniden durup çantamdan telefonumu çıkardım ve rehberimde kayıtlı olan numarayı tuşladım. Her çalış yüreğimin kasım kasım kasılmasına neden olurken,

"Efendim." diyen mesafeli ses doldurdu kulaklarımı. Her zaman aşina olduğum alaylı ses tonunu duyamamak boğazıma çeyrek bir taş gibi otururken hevesim kursağımda kaldı fakat şansımı denemeye kararlıydım.

"Hilmi benim, Gaye." dedim kim olduğumu bildiğine adım kadar eminken.

"Biliyorum." diye kısa ve kaba bir şekilde kestirip attığında benimle neden bu kadar mesafeli konuştuğuna bir anlam veremedim. Boğazımı temizleyip vakit kazanırken,

"Vaktin varsa buluşabilir miyiz?" diye sordum. Bir zamanlar Esvedin tek lafıyla tüm işi beni okula bırakmak olan adamla bir anda böyle olmak garip geldi, Esvedin aksine yol Hilmiyle daha çekilebilir hale gelirdi her zaman.

"Tamam, neredesin?"

"Evin solundaki sokaktan dümdüz ilerle, yol kenarında bir bankta oturuyorum." Daha oturmamıştım fakat az sonra oturacaktım bakışlarımın kaydığı banka.

"On dakikaya oradayım." deyip telefonu kapatınca telefonu kulağımdan çekerek cebime koydum ve oturmak için banka ilerlemeye başladım. Hilmi gelene kadar söyleyeceklerimi kafamda bir bütün haline getirmem gerekiyordu.

Hilmi bir anlık çaresizlikle en iyi seçenek gibi gelmişti fakat telefondaki tavırları bile bana yardım etmeyeceğinin en güçlü kanıtıydı. Esvedi satacağını, Esvedi satmasından ziyade Esvedi bana satacağını bana düşündüren neydi?

"Abla bu sana." diyen bir ses duyduğumda sesin geldiği tarafa dönüp baktım kimden kaynaklandığını görmek için. Sekiz yaşlarında bir kız çocuğu elinde içi görünmeyen poşetle üşüdüğü titreyen bedeninden belliyken bana bakıyordu. Bu diye neden bahsettiğini anlamak için diğer eline kaydırdım bakışlarımı fakat boş olan eliyle kaşlarımı kaldırıp,

MerdümWhere stories live. Discover now