27~Biçare

9K 307 34
                                    

Sessizliğini duymayan birine sevdanı verme.

Göynün incinir,

uykuların ziyan olur..

~

Şu anki hislerime tercüman olacak tek bir kelime bile var edilememişken dünyada, koca bir taşın üzerime düştüğünü ve benim onun altında kaldığımı hissettim. Bedenim titredi, kanım çekildi, gözlerimde yaşlar belirdi ve ruhumdaki ölü kuşlar göç etti başka diyarlara.

Birkaç yalanın girdiği mesafe aramızda çığ gibi büyüyorken çaresizlik nefesimi kesmeye gelen cellatın Esvede boyun eğmesiydi. Bir adım bile yerimden kıpırdayamadan sessizce beni hep eksik, yarım bırakacak adama baktım.

Konuşmak faydasızdı biliyordum ama susamıyordum elimden sadece konuşmak gelirken. İçimde gitgide büyümesine engel olamadığım her yeri vurup kırmak, yıkıp savurmak isteği kendini gösteriyordu gizliden.

Zihnimle olan konuşmama ara verirken kendime gelip masaya bir hışımla yaklaştım ve ellerimi masaya dayayıp üzerine doğru eğildim. Aramızda ne az, ne de çok olmayan bir mesafe türü mevcuttu. Esved başı dik, kendinden emin bakışlarıyla rahat olan deri koltuğuna yaslanmış bana bakıyordu. Yüzüne anlamsız bir gülüş asılmıştı.

"Ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyorum, akıllanalı çok oldu." dedim gözlerimi kısıp ona dik dik bakarken. Sözlerim üzerine Esvedin dudakları aralandı ve gülmeye benzer bir "hah"lama çıktı ağzından lakin kesinlikle bir gülme değildi bu, nasıl desem karşısındakini hor gören bir insanın yapacağı türden bir hareketti.

"Ne yapmaya çalışıyormuşum?" diye sordu elinden bir saniye bile bırakmadığı bardağın dudak kısmında işaret parmağını gezdirerek. Bakışlarındaki belirgin yoğunluk içimi ürpertti sanki az önce beni kovan o değilmiş gibi.

"Bu da yeni oyunun mu? Aklınca beni kendine mahkum bırakarak sana gelmemi bekliyorsun işte. Yok bedelmişte yok ihanetmişte çocuk mu kandırıyorsun sen Esved Nefi? " Cümlemin sonlarına doğru sesimi hafif yükselttim. Esved başını ağır hareketlerle ilk önce sağa, ardından sola yatırarak boynunu gevşetti ve tam gözlerimin merceğine odaklanıp bana bakarken elinde süs gibi duran içkisini dudaklarına yaklaştırdı. O alkollü sıvıyı yudumlarken onunla aynı anda ben de yutkundum. Boğazımdaki kuruluk hissi ellerimi derime götürüp tenimi yırtma isteğimi tetikliyordu ama bunun sadece bir yangı olduğunu biliyordum.

"O sesini kıs ve beni iyi dinle Gaye çünkü canımı çok fena sıkmaya başladı bu tavırların. Seni hiçbir şey için zorlamıyorum. Seçimini yaptın ve serbestsin. Eğer aksi bir durum olmuş olsaydı şu an baban o delikteyken seni tehdit ederdim ama bil bakalım ben ne yapıyorum? Sana git ne yaparsan yap diyorum değil mi? Bırak bedeli ödesin ve sende özgür kalmaya devam et." Esved uzun cümlesine noktayı koyar koymaz elinde tuttuğu bardağa uzanıp aniden aldım ve duvara fırlattım. Kurduğu cümleler değildi beni çileden çıkaran, böyle pişkin bir şekilde sakince konuşması dünyanın en sabırlı insanını bile doruk noktalarına çıkarabilirdi. Karşılık bekliyordum, ben böyle sinirli ve çaresizken onun sanki hiçbir şey olmamış gibi, en esası sanki tüm olanlar onun başının altından çıkmamış gibi yaparak seyirci kalması beni çok zorluyordu. Kavga etmek istiyordum, damarına basmak, onu öfkelendirmek, delirtmek istiyordum. Duvarda tuz buz olan cam parçacıkları yeri boylayıp zemini boyarken, elinden oyuncağı alınan küçük çocuklar gibi kaşlarını çatarak yerinde yavaşça dikleşti ve bana baktı kıstığı gözleriyle. Aradığım kıvılcımlar yavaş yavaş yeşermeye başlıyordu toprağın en koyu tonu olan gözlerinde.

Ne kadar garip değil mi toprak denilen, bitki ve canlılarla dolu madde. Yaşamak için toprağın verdiği nimetlere muhtaçken, en sevdiklerimizi de o toprağa gömüp yine o toprağı suluyorduk dökülen gözyaşlarımızla.

MerdümWhere stories live. Discover now