38~Sü-i-zann

13.7K 504 251
                                    

~

"Geçti gitti," dedim.

Gittin ama geçmemiştin.

~

Gerginliğim üst seviyedeydi. Her ne kadar kendimi rahatlatmak istesemde Esvedin alıştığımın aksine olan rahatsız görüntüsü bunu yapmamı engelliyordu. Sanki yanımda oturan bedeni ile aramda saatli bir bomba vardı ve ona bir soru soracak olursam patlayacakmış gibi hissediyordum.

Yine neler oluyordu?

Restorandan apar topar çıkmış, iri adımlarla arabaya ulaşmıştık. İki üç defa neler olduğunu sorsam da beni cevapsız bırakarak konuşmadan aracı çalıştırmışken ardından hemen yola koyulmuştu.

"Valeria burada, evdeyiz." demişti Hilmi. Valeria Hilminin kız kardeşiydi ve Kolombiyadaydı bildiğim kadarıyla fakat burada dediğine göre demek ki Türkiyeye gelmişti. Peki ama bunun Esvedle ne alakası vardı? Esvedi geçtim kızın buraya geleceğini zaten biliyor olmalıydı Hilmi. İyi de neden bu kadar büyütülmüştü ki konu? Neden yemeğimizi bile bitirmeden çıkmak zorunda kalmıştık?

İçgüdülerime hakim olamadığımdan yerimde kıpırdanarak Esvede baktım. Bir şey söylemek istiyordum ama Esvedin bu rahatsız görüntüsü alışığıma gelmediğinden dolayı sözcüklerimi düğümlüyordu. Göğsüm hacimsiz bir yaprak gibi inip kalktığında bu kadar sessizlik yeter diyerek,

"Beni eve bırak." dedim düşüncelerimi faaliyete geçirerek. Sesimi duyar duymaz başını bana doğru çevirdiğinde köşeli çenesi belirginleşti. Burnundan içeri derince soluklanırken,

"Sırası değil." dedi dişlerini bile oynatmadan, yeniden önüne döndü. Nasıl sırası değildi? Eve gitmenin sırası mı olurdu? Hem ben ne yapacaktım Hilminin evinde Allah aşkına? Ağzımı açarak yeni bir itiraz cümlesi kuracakken,

"İkiletme." diye bir kez daha konuştu. Ses tonu son derece ciddi ve her an adam öldürecek gibi duruyordu. Neydi bu gerginliğinin sebebi? İstemeye istemeye de olsa önüme döndüğümde kollarımı göğsümde birleştirdim. Yola nasıl bakıyordum bilmesem bile bakışlarımın ardındaki sıcaklığı çok net hissedebiliyordum.

Kaç dakika kadar sürdüğünü bilmediğim ve tahmin bile edemediğim yolculuğumuz bittiğinde Esved arabayı park etmeye yer ararken binalarla çevrili caddeye baktım. Burası sanki sırf ev inşa etmek için alınan bir araziye benziyordu. Her yer dizili apartmanlarla sarılıyken bunun sıcak mahallelerle yakından uzaktan alakası yoktu. Binaların renginden bile zenginlik akıyordu resmen. Araba tamamen durduğunda kendi kapısını açan adam bir ayağını dışarı atarken,

"İn." diye de bana seslendi. Vitesin arkasında bulunan, kol dayamak için olan kısmı kaldırıp içinden göremediğim bir şey aldıktan sonra tamamen dışarı bıraktı bedenini. Neden bu kadar acele tavırlar sergilediğini bilmesem de sorgulamayı ve sinirlenmeyi bir kenara bırakarak indim arabadan ben de. En nefret ettiğim şeylerden biri zaten yapacağım bir şeyin sanki yapmayacakmışım gibi bana söylenmesiydi. Öyle olunca yapmak bile gelmiyordu içimden, hevesim kaçıyordu. Zaten sabaha kadar arabada onu beklemeyecektim ne diye emir verme gereksinimi duyuyordu?

Ben iner inmez duyduğum sesle arabayı kilitlediğini anladım ve benden iki üç adım kadar ileride yürüyen bedenine doğru yetişmeye çalıştım. Bunun beni beklemediğinden kaynaklanmadığını biliyordum. Sadece bacakları uzun olduğu için onun bir adımı benim üç adımımı karşılıyordu lakin onun yanı sıra üzerinde hafif bir acelesi de vardı sabahtan beridir.

Binaların önünden teker teker geçtiğimizde ağzımı açıp hiçbir şey söyleyemiyordum. Sesimin çıkmasını engellemiş kelimeler boğazımda sıkışmış gibi soluğa dönüşmüştü sanki.

MerdümWhere stories live. Discover now