24~Elemkârâne

9.5K 308 74
                                    

~

Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret, bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver...

~

Evet ile hayır arasında görünmeyen şeffaftan perde, Esvedle aramıza girmiş görüşümü bulanıklaştırıyordu.

İnsanoğlu bir şeylere hayır diyebildiği için mi insandır yoksa kendinde hayır diyecek gücü bulamadığı için mi?

İki yıl, koskoca 730 gün, 104 hafta, 17531 saat.

Geçen onca zaman ne olanları değiştirmeyecekti, ne de Esvedle geçirdiğimiz anıları silmeyekceti.

Karşımdaki adamın yüzünde dün gece yaşananların silik hatırası canlanınca az önceki konuşmayı da, şimdiye kadar bana yaptığı tehditleri de unuttum.

Dün gece Esvedle yakınlaşmıştık. Olmaması gereken şekilde, olmaması gereken yerde ve en önemlisi olmaması gereken kişiyle.

Esved böyle bir olayın ikinci sefer yaşandığını söylemişti fakat hatırlamadığım için bir türlü yaptığım yanlışı kafamda canlandıramıyordum. Hal böyleykende o olayı benimseyemediğim için bundan pişmanlık duyamıyordum.

Peki ama neden dün gece olanları çok net hatırlamama rağmen bundan da pişmanlık duymuyordum?

Pişmanlık duymayı pişman olmaktan daha çok istemem dudaklarımda yakıcı bir his peyda ederken, düşüncelerimi siyah tebeşirle okunmayana kadar karaladım ama siyahın altında yazan beyaz harfler ben çizdikçe daha çok hacim kazanıp gözüme batıyordu sanki.

"İlhan amcanın bile haberi olmadığı ve Atabeylere verilecek hangi zarardan bahsediyorsun?" Esved telefonunu cebine koyarken elini oradan çıkarmadan tek kaşını kaldırıp bana baktı.

Onunla olan iletişimimiz o kadar garipti ki, bir gün bir şey oluyordu iyi veya kötü farketmez. Bir şey yaşıyorduk, bir şey paylaşıyorduk, kavga ediyorduk, bağırıyordu, bağırıyordum, tehditleriyle beni canımdan bezdiriyordu ama ne yaşarsak yaşayalım sanki bir önceki gün onlar olmamış gibi davranıyorduk. Daha doğrusu Esved öyle davranıyordu.

Çoğu sefer bunun böyle olması benim işime gelirken bunun bir işe yaramadığını öğreneli de, akıllanalı da epey olmuştu.

Artık bir şeyleri gözardı ederek yaşananlardan kaçmayacaktım.

Nasıl ki susmak kabullenmekse, kaçmakta kabullenmekti.

Aramızdaki problemleri sürekli kaçarak çözemezdim, daha olgun davranmam gerekiyordu bundan sonra. Yani bugünlük.

Ne de olsa bir arada bulunacağımız son saatlerdi.

"Sen beni dinlemeyi iyice huy edindin galiba." dedi sesindeki buzdan mızrakları yüzüme fırlatarak.

"Konuyu değiştirme, ne zararından bahsediyordun?" Onun sesi kadar olamasa bile, becerebildiğim derece sesimi soğuk tutmaya özen gösterdim.

"Senlik bir durum yok, şirketle ilgili." dedi ve tekli koltuğa yönelip oturdu.

"Peki babanın neden haberi olmayacak?"

"Hayırdır sana kızım? Ne bu sabah sabah?" Esvedin sinirlenmeye yüz tutan ses tonu yüzümü buruşturmama neden olurken karşısındaki koltuğa geçip oturdum.

Üstünde durmadım konunun, babam da zarar içeren cümleler kuruyordu çoğu zaman ve şirketlerimiz ortak olduğu için mühim bir şey olduğunu sanmıyordum.

MerdümWhere stories live. Discover now