Firak

19.7K 1K 76
                                    

Eda çaresizce Emre'nin peşinden giderken bende ağzım açık Bora'ya baktım. Şuan tam olarak ne yaptığının farkında mıydı? Bildiğin kardeşim dediği adamı bir yanlış anlaşılma yüzünden evden kovmuştu. Acıyla elimi karnıma götürerek yüzümü buruşturdum. Eskiden de Bora'ya can sıktığımda karnıma kramplar girerdi de bu başkaydı. Bora elindeki dosyalara pür dikkat bakarken bende acımı unutup kocamın kolundan destek alır gibi tutundum.

"Bora hiçbir şey yapmayacak mısın?"

"Eda peşinden gitti. Eğer Eda'nın ısrarlarına rağmen dönmezse benim ardından gidip bir şeyler söylemem inan hiç fayda etmez..."demişti demesine de gözünü elindeki evraktan almadan konuşmuştu. "Ben şimdi gidip birkaç yeri arayacağım sende canını sıkma her şey olacağın varır."

Bora beni ardında bırakıp gidince bende acıyla en yakın koltuğa oturup iki elimle karnımı sıktım. Bu kasılmalarda neyin nesiydi. Hiç böyle olmamıştım. Karnımdaki ağrılar geçmeyince olduğum yere uzanarak gözümü tavana diktim. Biraz daha dinlenir geçmezse de Bora'ya haber verirdim. Aniden kapı açılınca başımı kaldırıp gelen kişiye baktım. Eda bir hışım içeriye girince kapıyı çarparak üstüme doğru geldi.

"Bahar, abim nerde?"

Şuan beni bile gözü görmüyorsa gerçekten sinirlenmiş olmalıydı. "Çalışma odasında."der demez sesini çıkarmadan bir hışımla o tarafa gitti. Bende tekrar yatıp elimi başıma götürdüm. Madem savaşacaklardı. Bu savaşın arasına girip kendimi boş yere ateş altına atmayacaktım. "Sakin ol bebeğim babanla halan kavga da etse birbirlerini kırsa da sonunda barışacaklardır..." Derin bir nefes altıktan sonra gözlerimi kapattım.

Bu olay sınavdan önce hiç iyi olmamıştı. Keşke biraz daha dayanıp Emre'yi sınavdan sonra çağırsaydım. Bir ara olduğum yerde dalmıştım ki birinin beni kaldırmasıyla kendime gelmiştim. Beni kucağına alan kişinin Bora olduğunu fark etmemle kollarımı boynuna doladım. Merdivenlerden çıkana kadar da sımsıkı sarıldım taki yumuşacık yatağıma bırakılınca kadar, yatağımda kıvrılınca ışıktan rahatsız olmamak adına gözlerimi biraz daha sıkı yumdum. Uyku kadar tatlı bir şey dünya üstünde yoktu.

Yatağın boş kısmında çökme olduğunu hissedince gözlerimi aralayarak kocama yaklaştım. Bora da beni sarmalayınca üstümüzü örtüp saçıma uzun bir öpücük bırakmıştı. "Seni seviyorum."dediğinde kedi gibi mırıldanıp gülümsedim.

"Seni seviyorum."

Bahar, erkenden uyusa da gecenin geç saatlerine kadar gözüme uyku girmemişti. Bende uzun süre karımın nefes alışverişini dilemiştim. Onun böyle tatlı şekilde uyuması sonunda benimde uykumu getirmişti. Yatağımda biraz daha aşağıya kayarak gözlerimi kapattım. Aradan çok geçmeden uyanmış olmalıyım ki Bahar mırıldanmasıyla gözlerimi araladım. Gözümü açtığımda beyaz tavanla karşılaşmak yerine karımın kırmızı saçları bana günaydın demişti. Yüzüme düşen saçları kaşındırınca kenara çekerek bana gülen karıma bakarak gerindim.

"İstemem dünyayı onların olsun yalnız sen sev beni, ey sevgili..."

"Sabah sabah hayırdır..." Uzanıp karımın dudağına buse bıraktığımda bedenini üstüme bırakarak yüzünü boynuma gömmüştü.

"Hayır, sevgilim hayır..." Karımın yüzüne düşen saçları ittirerek yüzüne bakmaya çalıştım. "Dökül bakalım." Dediğimde kıkırdadı.

"Hamileyim kocacığım ve benim canım fena şekilde çilek çekti..." Çilek mi? "Sabahın köründe mi önce kahvaltı yapsaydın güzelim."

"Bora ya rüyamda çilek tarlasındaydım ve birkaç sepet çilek toplayıp onları tek başıma yemeğe çalıştım. Tabi uyanmasaydım hepsi bitecekti de uyandım. Bu yüzden sen gidip bana çilek alacaksın." Hiç sorun değildi. Adamlara söylerdim bir kasa çilek alıp gelirlerdi.

"Tamam, karıcığım istediğin çilek olsun. Ama önce ne yapıyoruz aşağıya inip kahvaltı yapıyor daha sonra çilekleri yiyoruz..."

"Hayır, yanlış ben aşağıya inip kahvaltı yapıyorum sende bana çilek alıyorsun. Eve geldiğinde ise hepsini ben ve bebeğim yiyoruz sana yok."

Karıma biraz daha öpücük verdikten sonra yataktan çıkıp hazırlanmıştım. Madem karım benim almamı istiyordu. Bende gidip alırdım. Kahvaltı yapmadan manava gidip çilek sordum. İlk gittiğim manavda bulamayınca sinir olsam da ikincisinde vardı. Bende iki kasa aldım. Zaten her kasanın içinde yan yana dizilmiş en fazla otuzar tane çilek vardı. Çileğimi alıp eve geldiğimde bizimkiler çoktan kahvaltısının sonuna gelmişti. Bahar beni kapıda karşılayınca kasaları ona vermek yerine hizmetliye verip tek tek yıkamasını söyledim.

Bahar da beklemek yerine kadının peşi sıra gitmişti. Kahvaltı masasında sessizce oturan Eda'yı görünce dünkü diyalogumuz aklıma geldi. Bana Emre'ye bir şans daha vermemi hiç değilse oturup en baştan konuşmamı söylemişti. Ben zaten bu söylediğini yapacak olsam da tamam, diyerek Emre'yi arayarak öğlen şirkete gel demiştim. Ben kahvaltı masasına otururken Eda da peynirlere işkence yapıyordu.

"Günaydın."dediğimde dilinin ucunda günaydın demişti. Bende sessizce kahvaltımı yaparken bir yanda da onu seyrediyordum. Bahar elinde koca bir tabak çilekle gelince yanımıza oturup çileği afiyetle yemeye devam etti. Bir ara acıdığından galiba önce Eda'ya sonra da bana bir tane çilek uzatıp elinden yemem için beklemişti. Bu şirin halini sevsem de bir an önce evden çıkmam gerekiyordu. Karıma öpücük verdikten sonra kendilerine dikkat etmelerini söyleyip şirkete geldim.

Şirket girişinde güvelik görevlilerine günaydın derken Emre'nin sesini işiterek arkama dönmüştüm. "Günaydın, abi." Emre hangi şartlar altında olursa olsun bana ne kadar kızgın ya da kırgın olursa olsun asla bugüne kadar en küçük saygısızlığını görmemiştim.

"Günaydın, Emre nasılsın?"diye sorarken ellerimi cebime sokarak solgun yüzüne baktım. Bu ailenin üyeleri ne zaman benden ayrı düşse ya hasta oluyorlar ya da halsiz düşüyorlardı.

"İyiyim abi sen nasılsın?" İyiymiş... Kimi yiyon oğlum sen? Dünkü siniri geçse de hala aramızda buz gibi soğukluk olduğu aşikardı. Ben ağzımı açıp konuşacakken Emre'nin önce gözleri kocaman oluvermiş sonra da tek bir hamleyle arkama geçivermişti. Ben ne olduğunu idrak edemeden silahlar patlamış arkamı dönüp yol çatına baktığımda ise siyah bir arabanda ateş edildiğini fark edebilmiştim. Bunlar saniyeler içinde olurken benim korumalar da karşılık vermişti vermesine de Emre'ye isabet eden mermilerle tek yapabildiğim şey koltuk atlarından tutarak yere düşmesine engel olmaktı. Bir yandan onu tutarken bir yanda da silahımı çıkarıp ateş etmiştim etmesinde artık çok geçti.

"Emre!" Emre kucağıma yığılınca bende beton zemine oturup önce yüzüne sonra da kan içinde kalan gömleğine bakmıştım." Abi iyi misin?"

"Lan geri zekalı sen kimsin de önümde atlıyorsun* Sen kafayı mı yedin?"

"Bora Bey iyi misiniz?"

"Lan ağzı açık seyredeceğinize tampon için bir şey verin çok kan aması var..." Adamlardan biri ceketini çıkarıp yarasına bastırınca bende karnı haricinde neresinde yara var diye bakmıştım. "Ayağı... Ayağına da tampon yapın... Aradınız mı ambulansı aradınız mı?"

"Abi iki dakikalık mesafede hastane var beklemek yerine biz gidelim.."

"Tamam... Tamam, yardım edin..." Derken elim ayağım boşalmış gözleri kapalı Emre'ye bakarken bir yandan da kim olabilir diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. "Düştü o itlerin peşinden birleri gitti mi?"

"Evet, abi iki adamımız peşlerine takıldı. Şanslıysak yarı yolda yakalar işleriniz bitiririz..."

Emre'yi arabaya taşırken aklıma kızlar geldi. "Eve haber verin hiçbir şekilde kızların evden çıkmalarına izin vermesinler..." Son sözümü söyledikten sonra arka koltuğa geçip Emre'nin başını dizimin üstüne alarak yüzünü sarstım. "Emre, kendine gel. Emre, koçum sakın uyurum falan deme... Emre diyorum gözünü aç... Emre!




İstemem dünyayı onların olsun yalnız sen sev beni, ey sevgili...



KIZIL  👑 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin