77 -Kahvaltı-

8.1K 850 317
                                    

Salya sümük ağlarken uyuyakalmışım koltukta. Biri tarafından kucaklanınca uyandım ama gözümü açamadım, aşırı ağır geldi göz kapaklarım. Bir fısıltı duydum. "Abi ne yapıyorsun? Bırak ben götürürüm odaya..."

"Ölmem Onur sakin ol." diye karşılık verdi Bera da kısık sesle. Beni yatağa yatırıp montumu sıyırdı omuzlarımdan, üzerimi örttü.

"Özür dilerim." dedim kısık sesle gözlerimi açamadan.

"Şşş... Uyu sen." dedi Bera. Eliyle saçlarımı sıvazladığı sırada tekrar uyuyakalmışım bunu bekler gibi.

Uyandığımda sabah olmuştu. Bera yoktu odada. Doğruldum, yumruklarımla gözlerimi ovuşturdum. Önceki günün anıları zihnimi doldururken dudağımı dişledim. Şimdi ne olacaktı?

Yataktan çıkıp banyoda işimi hallettim, salona indim. Kimsecikler yoktu. Mutfak da boştu. Uyuyorlardı. Yukarı geri dönüp sessiz olmaya çalışarak misafir odasının kapısını araladım. Bera tavanı izliyordu. Başını bana doğru çevirdiğinde göz göze geldik. Şişip moraran burnuna pamuk tıkılıydı. Gözlerinin altı da morarıp çökmüştü. Yüzü solgundu. "Günaydın." dedim kısık keyifsiz bir sesle.

"Günaydın." dedi o da pürüzlü sesiyle.

"Be-ben seni merak ettim de..." Tavana çevirdi gözlerini.

"İyiyim ben." Başımla onayladım ağır ağır. "Sen kızgın mısın hala?"

"Hayır." dedim başımı yere eğip. Tabi kızgın olmamam affedildiği anlamına gelmiyordu. Kızgın olmadığım kadar kırıktım. Gözlerimin dolmasına zar zor engel oluyordum.

"Peki... Benimle misin?" dedi tavanı izlemeyi sürdürerek. "Seni tutmaya çalışmayacağım Ata. Sıkıştırmayacağım, soruyorum sadece. Affedebildin mi?"

"Bi-bilmiyorum. Kabul etsem bile..." Bir hıçkırık kaçırdım, elimi alnıma atıp ovuşturdum. "Kabul etsem bile beni sevebileceğine inancım kalmadı. Seni bırakmak istemiyorum, senden vazgeçmek istemiyorum ama sen beni sevmiyorken-" Bir hıçkırık daha kaçtı. "yapamam..."

Yorganı kaldırıp yanını patpatladı beceriksiz bir gülümsemeyle. Çekingen hareketlerle yanına gittim, yatağa uzandım. Kolları bedenime kenetlenip hapsetti beni. "Ata sıçıp batırdığımı biliyorum." Bir eliyle başımı okşamaya başladı. "Ne desem boş gelecek onu da biliyorum. Ama ben... Geçen gün fazla dürüsttüm."

"Çok acıtıcıydı. O kadar acıtıcıydı ki... Çok değersiz hissettim. Kelimelerimle seni incitemeyeceğim kadar değersiz hissettim. Sana vurduğum için çok özür dilerim."

"Ben affettim bile. Hak ettim bir nevi." Omuz silktim.

"Günaydın." dedi alaylı bir ses açık kalan kapı arasından. "Ata pis pis ağlama, midem kalkıyor. Sümüklerinin sesini burdan duyabiliyorum." Kahkaha attık Bera'yla aynı anda. "Hazar bize kahvaltı hazırlamış. Kalkın da gidelim."

"Canım Hazar kankim." dedim burnumu çekerek. Sıcak göğüsten ayrılıp gözlerimin altını kuruladım.

*

Eve girdiğimizde Hazar sırıtarak bize bakıyordu. Bera'yı görünce suratı düşer gibi oldu ama hemen toparladı. Tabi benden kaçmaz... Biliyordu ve neşelendirmek için çağırmıştı muhtemelen. Üzerine atlayıp sarıldım dayanamayıp. "Sende de ayı gücü var he, göstermiyorsun falan ama..." dedi Hazar karşılık verirken. Kulağıma fısıldadı. "Nice job. Ben cesaret edemezdim." Kıkırdadım.

"Ne yaptın bize?" dedi Bera neşeyle mutfağa koşarken.

Onur ise homurdana homurdana yaklaşıp ikimizi birden kucakladı. "Şu ilişkiyi üçlü de değil, sekizli yaşıyoruz resmen." Zorukla aralarından çekildiğimde Onur kollarını sıkılaştırıp taciz etmeye başladı çocuğu. Bera'nın peşine mutfağa gittim ben de. Bera heyecanlı bir tavırla masayla bakışıyordu. Gözleri gözlerimi buldu.

"Döktürmüş." dedi ağzının suyunu akıta akıta. Sessizce bir sandalyeye yerleştim. Hazar içeri girerken Onur arkasından kollarını boynuna sarmış, peşinden ayaklarını sürüyordu.

"Ya Onur salsana, nefes alamıyorum." diye cırladı Hazar kollarını tutarak.

"İşte ben de sen yokken aynı bu şekilde nefessiz kalıyorum." Kıkırdadım onları izlerken.

"Onur sen cidden benim kardeşim falan değilsin." dedi Bera yüzünü buruşturarak. "Hastanede karıştın herhalde."

"Tırnağı olamazsın." dedim kısık sesle. Gözleri tekrar beni bulunca irkilip başımı eğdim.

"Alınırım." dedi şakaya vurarak bana gülümseyip. Ben de beceriksizce gülümsemeye çalıştım. İkisi olduğu gibi durmuş, bizi izliyordu.

"Gel, seninle beş dakika işimiz var." dedi Hazar Onur'u peşinde sürükleyerek mutfaktan çıkıp. Koridordan sesleri geldi.

"Ne işi?" dedi Onur heyecanla.

"Azma beş dakika!" Hazar bağırdı acıyla. "Dur- Onur!"

Birbirimize bakıyorduk öylece. Hazar baş başa kalalım ve konuşalım diye yapmıştı bunu. Hepimiz farkındaydık.

"Senden ayrılmayı gerçekten isteseydim, bu şekilde yanımda tutmaya çalışmazdım seni." dedi birden sessizliği yararak. Başımı eğdim kucağıma doğru.

"Uyumsuz olduğumuzu düşünüyorsun. Mutsuz olacaksan ve sorumluluk altında hissedeceksen devam etmenin bir anlamı yok."

"Mutsuz?" dedi alaycı bir sesle. "Daha önce hiç bu kadar canlı ve mutlu hissetmedim." Bana doğru uzanıp ellerimi avuçlarına aldı. "Seninleyken komple tamamlanmış hissediyorum. Hep eksiktim, ilk defa tamım." Gözlerim doldu yine. İnanmaya ihtiyaç duyuyordum. İnanıyordum da aslında ama bir yandan da inanamıyordu ufak bir parçam. "Bana yüklediğin tek sorumluluk bu mutluluk."

"Neden öyle yaptın o zaman? Canımı yakmak mı istedin?" dedim burnumu çekip, gözlerimi gözlerine diktim en sert tavrımla. Yine de titreyen dudaklarıma engel olamıyordum.

"Evet. Senin için o kadar endişelendim ki! Aklıma her türlü şey geldi. Ya arkadaşının yanına gidemeden başına bir şey geldiyse? Ya arkadaşından ötürü başına bir şey geldiyse? Ya sinirden gözü döndü de beni bırakmaya karar verdiyse? Açayım mı daha?" Başımı iki yana salladım. Bir hıçkırığı son saniye yakaladım boğazımdan kaçmadan. Bera fark etti ve ellerimi tutuşu kuvvet kazandı. "Benim yanımda ağlarken kendini tutmana gerek yok." Bir elimi elinden kurtarıp kolumun dış kısmıyla burnuma baskı yaptım. "Zaten endişeliyken sana ulaşamadıkça iyice çıldırdım. Sonunda açtığında o çocuğun o şekilde konuşması ve senin telefonu yüzüme kapatman ne kadar sinirlendirdi beni, tahmin bile edemezsin."

"Eğer benden sıkılırsan... Ne bileyim, benden sıkılırsan veya soğursan bana söyle Bera. Kendini bastırma. Benim en korktuğum şey bu. Benimle zoraki birlikte olmanı istemiyorum."

Söylediğim onca şeyi görmezden geldi. "Bu barıştık mı demek oluyor?" dedi çocuksu bir sırıtışla. Gözlerimi kaçırıp başımla onayladım. Beni kucağına alıp sıkıca sarılmasına izin verdim. "Ben seni bırakmam daha Ata. Bırakamam." diye fısıldadı kulağıma. Bir eli saçlarım arasında gezinirken diğeri belime dolanmıştı. Yüzü ise her zamanki gibi omzumdaydı.

"Canımı bir daha böyle yakarsan ben seni bırakırım ama." dedim ben de beline sarılırken. "Canım tatlıdır benim."

"Sadece canın mı?" dedi sırıtarak. Göz devirdim. Beş dakika ciddi kalacağız diye ödü kopuyordu yine.

İsimsizler (Gay) Where stories live. Discover now