32 -Güneş-

13.4K 1K 288
                                    

Sabah odanın kapısı tıklanınca uyandım. Kapıya dönüktüm ve arkamda Onur gevşekçe belime sarılmış, yüzünü enseme gömmüştü. Solukları tişörtümün içine, sırtıma vuruyordu. "Gir!" dedim pürüzlü bir sesle, belimdeki kolu yatağa indirip doğruldum. Bera uzattı başını içeri.

"Sen burada mı kalmıştın?"

"Gördüğün gibi." dedim ellerimi yüzüme atıp ovuşturarak. Arkamdaki beden iç geçirdi, kıçını döndü bize.

"Kahvaltı hazır diyecektim." dedi Bera. "Onur'u uyandırırsın." Başımla onayladım, çıktı dışarı. Elimi birbirine giren saçlarıma daldırıp kaşıdım, iyice birbirlerine girmelerine sebep olup yanan gözlerimle koca bebeğe baktım. Tatlı tatlı uyuyordu hala. Zaten aşırı etli dudakları uykuda iyice şişmiş, üst dudağı bağımsızlığını ilan etmişti ileri doğru.

"Onur." Omzunu dürttüm. "Onur, uyan." Homurdanıp itiştirdi elimi. Kaşlarımı çatıp sırt üstü çevirdim, kucağına oturdum. Gözlerini şaşkınlıkla araladı, öylece bana bakmaya başladı.

"Napıyorsun?" dedi çatlak sesiyle. Üzerine eğilip şişik köfte dudaklarından öptüm.

"Kahvaltıya inelim." dedim gülümseyerek. Eli ben eğildiğimde açığa çıkan kalçamı buldu.

"Burada yapsam olmaz mı?" dedi beni okşarken. Şaşkınlıkla birlikte kızardım, kalçamdaki elini yakaladım.

"Uyanır uyanmaz bunu mu düşünüyorsun?" Sırıttı kısık gözlerle bana bakarken uykulu uykulu.

"Çok tatlı rüyalar gördüm." Beni yatağa devirip bacaklarım arasına yerleşti, baldırlarımdan tutup beline sardı onları. "Hepsi seninle ilgiliydi." Kendini kalçama yasladığında idrak ettim durumu.

"Onur." dedim yüzümü buruşturarak. "Karga bokunu yemedi. Yüzümüzü bile yıkamadık hem." Beni dinlemedi bile. Boynuma öpücükler bırakırken kalçalarımı okşayarak beni moda sokmaya çalışıyordu. "Off..." diye homurdandım. Tepki olarak eli baksırımın içine girip kalçalarımın arasını buldu. Bedenim irkilip öne doğru atılırken cimcikledim onu. "Burda olmaz! Şu an hiç olmaz! Bak Bera gelecek birazdan kontrol etmeye!"

"Hıhı..." diye mırıldandı, benimle oynamayı sürdürdü. Bir yandan da kasıklarını benimkilere sürtüyordu. Omzumu ısırdığında acı dolu bir inleme kaçırdım ağzımdan. O ise küçük bir hırıltı.

Kalçalarımdaki şortu ve baksırı tek hareketle sıyırıp tekrar üzerime yerleşti. Diğer yandan da kendi bacaklarındakileri itiştirerek düşürdü. Aşırı sertleşmişti, o an olacaklara engel olabilmemin beni gay bara sokması kadar düşük bir ihtimal olduğunu anladım. Komodinden bir krem kaptı. Eline döktüğü sırada onun krem değil, kayganlaştırıcı olduğunu fark edip kaşlarımı kaldırdım. "Böyle şeyler bulunduruyorsun yani?"

"Neden olmasın?" dedi parmaklarını birbirine sürterken. Parmakları kalçalarımı bulduğu an titredim, gözlerimi yumup zorlukla yutkundum. Hemen sonra parmakları ritimle hareket etmeye başladı, dudaklarımız birleşip onun hareketlerine uyum sağladı.

Aklıma son sefer ona söylediğim şey gelince elimi önündeki kabarıklığa atıp yumuşak hareketlerle okşadım. Şaşkınlıkla dudaklarımızı ayırdığında gözlerimi açamadım bile utançtan. "Bu sefer denemeye ne dersin?" dedim titrek bir sesle. Bu sefer parmakları da duraksadı. Sızlanmama engel olamadım.

"Neyi?" dedi anlasa bile. O kadar şaşırmıştı ki sesini duymak bile düzeyini anlamama yetiyordu.

"Parmakların dışında bir şey kullanmayı?" dedim bir süre doğru kelimeleri aradıktan sonra.

"Canın yanacak." Omuz silkerken gözlerimi araladım.

"Alışacağım sonuçta." Parmakları biraz daha sert hareket ettiğinde ve iki yana açılmaya başladığında gözlerimi irilttim, tişörtünü yumruklarım arasına alıp göğsüne sakladım yüzümü. "N-ne yapıyorsun?"

"Seni hazırlıyorum." O an içimi tarifi imkansız bir heyecan dalgası kapladı. Soluklarım iyice titrekleşti, gözlerim istemsizce kaba uzuva kaydı. Bunu fark etmekte gecikmedi. "Pişman olacağımız bir şey yapmayalım." dedi iç geçirip. "Canın acıdığı an söyle bana." Başımla hızlıca onaylayıp güç bela yutkundum seslice tekrar.

Parmakları dışarı çıktı, bir prezervatif kapıp kayganlaştırıcıya tekrar uzandı. Eline aldığı sıvıyı kendi kasıklarına iyice yaydığı sırada kapı tıklandı. "Gelmeyi düşünüyor musunuz?" diye seslendi dışardan.

"Kaybol!" diye karşılık verdi Onur. Bera anlamış olacak, ses çıkarmadı daha.

"Sana söylemiştim." dedim hala ince ince titrerken.

"İlk defa olan bir şey değil. O da yapıyor." dedi omuz silkerek. Kendini hazırlaması bittiğinde gözleri gözlerimi buldu, elmacık kemiğimden öptü uzanıp. "Merak etme, dayanılmaz bir acı olmayacak."

"Korkmuyorum." İşin aslı korkuyordum ama korkuya ağır basan şeyler vardı. Üzerimde doğruldu, bacaklarımı tamamen aralayıp kendini bacaklarım arasına hizaladı.

Aslında acıdı. Dişlerimi sıktım, direnmeye çalıştım, bir ara dayanamayıp kollarına yapıştım ama acı çok uzun sürmedi. Yerini zevk aldığında daha önce ne o parmaklarını kullandığında, ne ben evde denediğimde hiç tatmadığım duygularla doldum. İniltilerim odayı doldurdu ama utanamayacak kadar meşguldü zihnim ve vücudum. Sonunda bittiğinde yine durmadık. Üç kere üst üste birlikte olduk o sabah.

Tamamen tükendiğimizde yatağa devrildik, pikeyi hala titreyen vücuduma örtüp terli saçlarımdan öptü beni. Yatakta küçülüp cenin pozisyonunu aldım, gözlerimi yumdum. "İlk ben yıkanıyorum, sen de sakinleşmeye çalış artık." dedi gülerek. Titrerken dişlerim takırdıyordu, o kadar kendimden geçmiştim. Sebebi heyecanım ve aynı anda utancımdı. Biraz da yorgunluk. Duygudurum bozukluğu sağolsun...

"Ta...mam." Odadan çıkıp duşunu alıp geldiğinde ben hala önceki kadar şiddetli olmasa da titriyordum.

"Beni korkutuyorsun." Yine yüksek sesle yutkundum.

"Bir şey yok, çok heyecanlanınca hep titrerim böyle." dedim, doğrulup pikeyi göğsüme kadar çektim.

"Seni yıkamamı ister misin?" dedi gülümseyerek elini dağılan saçlarıma atıp. Başımla onayladım, beni hızlıca yıkayıp giydirmesine izin verdim.

Salona indiğimizde Bera'nın yüzüne bakamıyordum. O ise telefonuyla oynamayı sürdürdü. "Kahvaltıyı kaldırmadım, karnınızı doyurun. Öğlen oldu." dedi telefonuna bakarak. Normalde sataşırdım ama o an aşırı utanıyordum ondan, sessizce Onur'u takip edip mutfağa geçerek sandalyeye yerleştim. Otururken yüzümü buruşturmama engel olamadım.

Onur fark etti tabi. "İyi misin?" Başımla onaylarken güldüm.

"Onur bu kadar endişelenecek bir şey yok, ölmeyeceğim." Çenesini avucuna yasladı.

"İlk defa bir insanın sevişirken dağılınca bile bu kadar sevimli olduğunu görüyorum." dedi beni süzerek. Utandığımı belli etmemek için kaşlarımı çatıp çatalımı bir dilimli domatese sapladım.

"Konuyu kapatıp kahvaltını yapsana artık."

"Yunanların Güneş Tanrısını bilir misin?"

"Apollon mu?" Kahkaha attı.

"Hayır salak, Helios." Omuz silktim.

"Bilmiyorum."

"Çok güzeldir. Bir erkek olmasına rağmen hem de..." Aydınlandım o an.

"İkarus'u öldüren Helios mu?" Başıyla onayladı. Yüzümü buruşturdum. "Beni onunla bağdaştırmıyorsun, değil mi?"

"Yapma böyle, haksızlık ediyorsun." dedi gülümseyerek. Kahküllerimi geriye itti. "Sen benim güneşimsin." Utanıp başımı tamamen eğdim.

"Güneş sensin. Ben Ikarus'um." dedim utana sıkıla. Bu gülümsemesinin genişlemesine sebep oldu. Eğilip alnını alnıma yasladığında gözlerimi yumdum. Eli de omzumu sıvazlıyordu o sırada.

"Çok mutluyum. Sırf senden ötürü."

"Ben de..."

İsimsizler (Gay) Where stories live. Discover now