58 -Soğuk Samimiyet-

9K 946 420
                                    

Sabah uyanıp aceleyle banyoya girdim. Son saniye klozetin önüne çökmeyi başarıp bir güzel boşalttım içimi. Sonra yüzümü yıkayıp ağzımı çalgaladım ve çıktım. Alt kata indiğimde Onur ve Bera mutfaktaydı. Sessizce kahvaltılarını yaparken Onur bir yandan gülümseyerek mesajlaşıyordu. Kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. "Günaydın." dedi bana gülümseyerek. Onur kolay kolay gülümsemezdi bize durduk yere. Şaşırdım ama sevimliydi de bir yandan. Kaç aydır birliktelerdi ama şu canım cicim ayı mutluluğunu hala atlatamamıştı.

"Günaydın." diye mırıldandım. Bera hala masayı izliyor, ağır ağır ağzındakileri çiğniyordu. "Eve geçiyorum, görüşürüz sonra."

"Kahvaltı?" dedi Onur kaşlarını kaldırarak.

"Yok, derse geç kalacağım." Yalan sayılmazdı, bir saat sonra dersim vardı. Neyse ki okulum evime yakındı, eve geçip aceleyle hazırlanırsam ucu ucuna yetişirdim.

Onur ayağa kalktı, yanıma geldi. "Geçireyim seni."

"Bırakabilirim." dedi soğuk bir ses kapıya döndüğümüzde arkadan. Gece ona gereksiz sert davrandığımın farkındaydım. Normalde Bera gibi birinin ağzıma sıçmasını beklerdim ama Bera bana hiç kızmamıştı bile. Ve önceki gün Bera'ya gösterdiğim tavrı başka biri gösterse, muhtemelen hatası olmadığı için o kişinin yüzüne bakmazdı.

"Zahmet etme." dedim sesimi yumuşak tutmaya çalışarak.

"Peki." dedi sadece. Gerizekalı Ata. Tabiki ısrar etmeyecek!

*

"Bir şey dedi mi?" dedim Onur'a bakarak. Aslında sormayacaktım, planımda hep konuyu kapalı tutmak vardı çünkü Onur abisi konusunda çok gergindi ama... Merak işte.

Cevap yerine kaş göz yaptı bana. Sonuçta tüm tayfa artı İrem-Hazar ikilisi vardı yanımızda toplam. Omuz silktim. Bera öğrenmişti, diğerlerinin bilip bilmemesi beni germiyordu artık. "Hey, yine bir şeyler oluyor ve yine benim haberim yok." dedi Doruk çatık kaşlarla.

"Sonra konuşuruz." dedi Onur bayık gözlerini bana çevirerek. Doğruldum oturduğum yerde. Bu demek oluyordu ki gerçekten Bera Onur'a bu konu hakkında bir şeyler-

"Gerçekten bir şeyler oluyor ve bizden saklıyorsunuz!" dedi Doruk. Sonra İrem'in omzunu yakalayıp sarstı.

"Sen ortak mısın bu sırra? Sen de mi satıyorsun artık?"

"Bebeğim ben senden bir şey saklar mıyım?" İrem iki elini avuçları Doruk'a dönük göğüs hizasında havada tuttu. "Üstüme iyilik sağlık, resmen iftira yiyorum dostlarımdan." dedi ağzını yayarak.

"Yapmayacağını biliyordum." deyip sarıldı Doruk ona. Ne kadar keyifsiz de olsam engel olamadım gülümsememe. İkisi...

"Senin canın mı sıkkın?" Cem'in sesini duymamla irkilip ona döndüm. Ha tabi normal psikolojimde o an benim de kendimi ikilinin yanına atıp şımarmam gerekirdi ve Cem'in gözünden asla hiçbir şey kaçmıyordu.

"Yok canım, dalmışım sadece." dedim arkadaşıma en gerçekçi gülümsememle.

"Doruk, ne bu samimiyet?" dedi Barlas elinde bir bardak suyla salona girerken yarım ağız sırıtarak. "Ne zamandır satıcılarla kucaklaşıyoruz?"

"Barlas." dedi İrem, elini kalbine koydu gözlerini yumarken. "Şurda hissettim kardeşim, yapma." Barlas ikisinin arasına sıkıştırdı kendini, ikisini de kolu altına aldı.

"Peki sizin bu samimiyetiniz ne olacak?" dedi Hazar piç bir gülümsemeyle işaret ve orta parmağıyla Doruk ve Barlas'ı göstererek. İç geçirdim. Bu çocuk ilk geldiğinde konuşamıyordu, ne ara çöpçatanlığı öğrenmişti acaba? Çok nadir yaşanır ama Onur'un sesli güldüğünü duydum.

Barlas ve Doruk sırıtarak birbirlerine baktılar. "Umarım sevgilin dalga geçiyordur." dedi Barlas Onur'a dönüp.

"Yoo çok ciddiyim. Biz Onur'la sizin kadar sahiplenmiyoruz birbirimizi." dedi Hazar sırıtarak. Bu çocuk gerçekten...

"Bilmiyor mu?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Bunca zamandır bizimle takılıyordu bir de... Hiç mi konuşulanlara denk gelmemişti?

"Hazarcım bizim sevgilimiz var. İkimizin de." dedi Doruk.

"Yoksaaaa sevgiliden kastınız birbiriniz misiniz?" dedi İrem sanırım Hazar'ı körüklemek için. Hazar İrem'in -sahte de olsa- desteğini görünce daha çok sırıttı.

"Tam onu diyecektim." dedi Hazar. Doruk ve Barlas birbirine döndü yine gülerek. Doruk hırladı, Barlas dudaklarını yaladı, Hazar avuçlarıyla gözlerini örttü. Sonra hepimiz gülme krizine girdik tabi.

Mesaj sesi yükseldi o sırada. Yukarı gel. Birkaç saniye şaşkın şaşkın telefona baktım. Sonra tanıdık ağrı kalbime saplandı. Ha bir de tatlı bir sızıltı...

Ayağa kalktığımda göz yaşlarını silen İrem bana döndü. "Nereye?"

"Sıçmaya." dedim gülümseyerek. İrem yüzünü buruşturdu.

"Detaya gerek yoktu."

"Kanka önce ben bir çiş yapayım mı? Kokutursan giremem." dedi Doruk ayağa kalkarak. Göz devirip geri oturdum.

"Arkadaşlık tercihlerimi gözden geçirmeye başlıyorum." dedi Barlas elleriyle yüzünü sıvazlayıp. Doruk sırıta sırıta yukarı çıktı.

"Çabuk ol." diye seslendim peşinden. O sırada Bera'ya yazdım. Neden?

Konuşmamız gereken şeyler var. O an tatlı sızıltı acı bir deneyime dönüştü. Bu anın geleceği belliydi zaten ama... O an beklemiyordum. Hislerimi sorgulayacaktı. Elbette yapacaktı. Bu sefer kafam yerindeydi ve bu durum beni daha çok korkutuyordu. Saat gecenin üçüydü ve Bera işten döneli bir saat olmuştu yaklaşık. İlk fırsatı değerlendiriyordu.

Doruk gelene kadar kulaklarım sarf edilen hiçbir sözcüğü yakalayamadı. Bacaklarım titriyordu. Soğuk terler attım hatta. Geldiğindeyse ayağa kalktığımda titremeyi sürdürüyordum. Zorlukla yutkundum. Sakin ol, karşısına böyle korkarak çıkamazsın.

Kapıyı tıklattım hafifçe. Derince nefes aldım, kapıyı açarken ağır ağır saldım. Anında suratı belirdi önümde. Kapıyı açmaya yeltenmişti. "Selam." dedim başımı eğip. Sesim kısık çıkmıştı.

"Gel." dedi kafasıyla içeriyi işaret edip. Sessizce içeri girdim, ayaklarım birbirine dolandı bir an ama o fark etmeden toparlayabildim. Oda buram buram Bera gibi kokuyordu. Hafif bir parfüm, alkol, sigara ve azıcık ter. Yatağının ucuna çöktüm. Beklemiyordum ama gelip yanıma oturdu. İkimiz de birbirimize bakmadan kapıyı izledik bir süre. "Anlatmayacak mısın?" dedi kibar bir sesle. Bu ses tonuna alışık değildim. Birden tak etti ve acıttı, yabancı davranıyordu.

"Ne bilmek istiyorsun?" Gözlerini yan profilimde hissettim.

"Nasıl oldu bu Ata?" Ciğerlerindeki tüm nefesi bıraktı ağır ağır.

"Bilmiyorum." diyebildim sadece. Anlatamazdım. Anlatmaya başlarsam ölürdüm oracıkta. Hem heyecandan hem acıdan.

"Ne zamandır?"

"Bilmiyorum." dedim daha kısık sesle.

"Ata!" Ben de ona döndüm gerilerek.

"Bilmiyorum! Sorma işte, kabullen sadece!" Ayağa kalktım, gergin gözlerimiz yine kesişti. Daha yumuşak bir sesle konuştum bu kez. "Bera bu konuyu kapatalım mı? Uzak durabilirsin benden, seni rahatsız etmem." Güldü yere bakarak. "Beni alaya alma." dedim gözlerimi kısarak. Tepki vermedi. Sinirlenip hıhladım kollarımı göğsümde bağlayarak.

Arkamı döndüm, kapıya yürüdüm. Kapıyı açıp dışarı adımımı atmamla konuşma zahmeti gösterdi. "Ata sen benden uzak kalabilirsin ama ben senden uzak kalamayacağım." Put gibi kaldım birkaç saniye, titrek bir nefes alıp çıktım odadan.

İsimsizler (Gay) Where stories live. Discover now