45. Bölüm "Uyuyan Kadın"

19.3K 1.1K 197
                                    

Kapanıp gölgeli göz kapakları
Karşımda bir kadın uykuya dalmış
Sanki o hülyalı bir suya dalmış
Kapanıp gölgeli göz kapakları

Sağ kolu altında güzel boynunun
Bükülmüş bembeyaz bir kuğu gibi
Her inip kalkması ya o koynunun!
kimbilir ne mesut bunun sahibi

kapanıp gölgeli gözkapakları
karşımda bir kadın uykuya dalmış
sanki o hulyalı bir suya dalmış
kapanıp gölgeli gözkapakları

Nazım Hikmet

Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar. Edibe'ye de uğrayın lütfen•°

Çalan zilin sesi ile elimdeki Kur'an'ı bırakıp kapıya gittim.
"Hoşgeldin." dedim kapıyı açtığımda.

Durgun yüzünü yerden kaldırıp "Hoşbuldum." dedi. Ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi. Usulca üzerini çıkarıp salona doğru adımladığında ben de peşinden gittim.
İki hafta geçmişti üzerinden. İki hafta üç gün... Sessizlikle geçen iki hafta.

"Gel buraya." diye mırıldandı.
Salonun kapısının önünde durmuş kollarını açmış beni bekliyordu. Açtığı kollarının arasına girdim hemen. Kollarımı beline sarıp giydiği sweate sımsıkı tutundum.
Saçımı okşarken derin bir nefes alıp alnıma bir öpücük kondurdu.

Geri çekildiğinde elini tutup koltuğa götürdüm onu. Oturup dizlerime vurduğumda ne demek istediğimi anlayıp başını dizlerime koyarak uzandı. Ellerini göğsünde bağlayıp ayaklarını karnına doğru çekti.

İki haftadır durgundu. O günden sonra kimsenin yanında ağlamamıştı. Çok fazla konuşmuyor arada dalıp gidiyordu. Seccadesinin başında ağlarken görmüştüm birkaç kez. Sık sık dedemin yanına uğruyor Kur'an okuyup geliyordu.
Muhsin dedem için yemek vermek yerine yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmiş birkaç ailenin ihtiyaçlarını gidermek istemiştik. Kıyafetleri ve evdeki eşyalar da yine ihtiyacı olanlara gitmişti. Özel eşyalarını bir kutunun içinde Toprak'a vermiştik ama hâlâ açıp bakmamıştı. Bir köşede öylece duruyordu.

Cenaze günü dimdikti omuzları. Baş sağlığı dileyenlere sessiz bir iç çekişin ardından yine sessiz bir mırıltıyla karışıklık vermişti. Bir dedesi vardı zaten bir de kendisi. Başka kimseleri yoktu. Muhsin dedemin birkaç ahbabı vardı sadece.

Bizim de kimsemiz yoktu onlar gibi. Akşam olduğunda yine biz bize kalıyorduk.
Yengem, amcam, Melih, Ali, Deniz, Erva, ben ve Toprak...

Bizim ailemiz buydu işte. Biz buyduk. Akşam olduğunda belki de saatlerce tek kelime etmeden oturmuştuk salonda. Hepimiz sessizliğimizle destek olmuştuk birbirimize.
Melih abimdi. Deniz abim olmuştu. Erva kardeşimdi. Amcam ve yengem olmayan anne babamdı. Ali benim küçük kardeşim, Toprak herşeyimdi.

Böyle geçti iki hafta. Bazen sessiz bazen gözyaşıyla. Çokça dua, çokça şükürle...

Ellerimi usulca saçlarına daldırdım. Bir yandan kaşıyarak bir yandan saçlarını okşadım. Az önce ağladığını belli edercesine gözleri kızarmıştı.
"Nereden geliyorsun?" diye sordum cevabını bildiğim hâlde.

Sırtüstü pozisyona gelip göğsünde bağladığı ellerini çekmeden ayaklarını büktü. "Dedemin yanından." diye mırıldandı. "Konuştum biraz. Kur'an okudum."

"Allah kabul etsin."

"Amin."

"Aç mısın?"

"Evet biraz." diyerek doğruldu.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now