26. Bölüm "Piknik"

25.6K 1.3K 155
                                    

Koşarak çıktığı merdivenlerin başında ellerini dizlerine yerleştirip soluklandı genç adam. Kapıya yaklaşıp zile bastı.
Karşısında güzeller güzeli karısını beklerken Melih kapıyı açtı. Bakışları her zamanki gibiydi. Sahi  ailede genetik herhalde bu bakış.
"Hoşgeldin enişte. Hayırdır."dedi imalı imalı. Toprak henüz cevap vermemişken Melih'in arkasında Aynur hanım göründü.
" Oğlum hoşgeldin." dedi. Ardından Melih'e dönüp konuştu.
" Oğlum buyur etsene çocuğu. Dikmişsin kapıya. Aaaa."
Bir yandan da kapıyı iyice açıp Toprak'ı içeri aldı.
Toprak ise Melih'e zafer edasıyla bir bakış atıp içeri geçti. Eylül'den geçmişti hep bu huylar.

Genç adam bir yandan uzun koridorda ilerlerken bir yandan da gözleri sevdiğini arıyordu.
" Eylül de odasındaydı gelir şimdi."dedi Aynur hanım hissetmişcesine.

Toprak salona girdiğinde yerdeki sofrayı gördü. Köşede bir masa olmasına rağmen yer sofrasında yiyorlardı.
Gülümsedi genç adam küçüklüğünü hatırladı. Annesinin babasının olduğu günler geldi aklına hayal meyal. Ailesinin olduğu zamanlar geldi aklına şimdiki gibi yalnız olmadığı zamanlar...
" Gel oğlum biz de yeni başlamıştık. Melih sana bir bardak getirsin."
Melih annesinin bu tavrına göz devirmekle yetindi.
Toprak ise gözleri hafif dolmuş bir şekilde konuştu.
" Sağolun efendim size afiyet olsun. Ben Eylül'ü almak için gelmiştim aslında."dedi çekingen bir vaziyette.
O sırada Eylül'ün sesi duyuldu odadan. Tüm cırlaklığıyla.

" Ya yengeeee. Ya benim senin oğullarından çektiklerim ne yaa."
Bir eliyle küçük Ali'nin kulağını tutmuş bir elini de beline koymuş tepinerek girdi salona.
Genç adam karısının bu haline gülümsemiş, Eylül ise onu karşısında gördüğüne şaşırsa da ağlamaklı sesiyle konuşmaya devam etmişti.

"Ya yenge yine patlatmış bunlar benim depomu. Bütün çikolatalarım gitmiş. Ne yaparım ben nerelere gideriiim." Son cümleyi uzatarak söyleyen Eylül birkaç aya kadar düğünü olacak bir kızdan ziyade küçük bir kız çocuğu gibiydi.
Toprak daha fazla dayanamamış dudaklarından bir kahkaha dökülmüştü. Melih de gülmek istese de Toprak'ın yanında ciddiyetini bozmak istemiyordu. Normal zamanlarda çok da ciddi olduğu söylenemez ama.
"Gül oğlum gül. Yarın birgün senin de başının etini yiyecek."dedi Aynur hanım. Toprak ise gülümsemesine dur diyemiyor yalnızca Eylül'ü izliyordu.

" Tamam kızım ben hallederim onu. Çekerim bunların kulağını. Deponu da yeniden doldururlar."

" Oyy yengemm."diyerek kadının boynuna sarıldı Eylül. Ardından Toprak'a dönüp konuştu.
" Hemen hazırlanıp geliyorum Toprak."diyerek odasına yöneldi. Henüz salondan çıkmamıştı ki Melih'in sesi duyuldu.
"Nereye gidiyormuşsunuz?" Melih ayağa kalkıp konuşmuştu.
Toprak da ona karşılık ayağa kalkıp cevap verdi.
" Gezmeye gidiyoruz."
"Niye gidiyormuşsunuz?"
" Birlikte vakit geçirmek için."
Tam olarak nerede geçirilecek bu vakit?"
"Sanane."
İkisi de her kelimede birbirlerine biraz daha yaklaşmış meydan okurcasına karşı karşıya geçmişlerdi.
" Olmaz efendim. Gidemezsiniz hiçbir yere. Eylül'ün evde işi var."

Eylül'ün evde işi falan yoktu aslen. Melih'in bunu söylemesinin tek sebebi kardeşini henüz birkaç kez gördüğü herifle yollamak istemeyişiydi. Evet o da biliyordu evli olduklarını tamam ama... Aması yoktu işte. Gitmesinde, yanında olmasında hiçbir sıkıntı yoktu helaldi, eşiydi onun ama o da ağabeydi.
Kardeşini kıskanıyordu nihayetinde.

Ortamdaki diğer üç kişi bu sırık gibi iki adam arasındaki gerginliği farketmiş havayı dağıtmaya yer arıyordu.
Ali Eylül'ün az önce kulağını çektiği elini tutmuş herhangi bir patlamaya karşı kendini koruyordu.

Salon şuan bir rönesans tablosuydu adeta. İki adam karşı karşıya dikilmiş sinirle birbirine bakıyor. Eylül şok içinde bunu izliyor. Ali Eylül'ün koluna yılan gibi sarılıyor.Aynur Hanım ise çizgili sofra bezini dizlerine çekmiş bir elinde çay bardağı ile olan biteni izliyordu.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now