29. Bölüm " Efsunkar "

19.3K 1.2K 158
                                    

                   

                         6 Gün Sonra

Karnına giren ağrıyla açtı Eylül gözlerini. Birkaç saniye gözlerini güneşe alıştırıp doğruldu. El yordamıyla yatağın içini yoklayıp telefonunu çıkardı. Sabah okul için çalan  alarmını kapatıp yeniden yatmıştı. Erva'ya da kısa bir mesaj atıp bugün gelmeyeceğini söylemişti.

Telefonun güç düğmesine basıp saatin kaç olduğuna baktı.
Saat 11' i geçiyordu. Evdekilerin bu saatte çoktan kahvaltı yapıp gittiklerini düşündü.
Yengesi de muhtemelen salonda oturmuş onun için birşeyler örüyor olmalıydı.

Ağır hareketlerle yorganı kaldırıp ayaklarını sarkıttı. Hızlı hareket ettiğinde kasıklarına saplanan ağrıya dayanamıyordu çünkü.
Birbirine giren saçlarını da tepesinde bir topuz yaparak ayağa kalktı.
İlk önce banyoya uğrayıp ihtiyaçlarını giderdikten sonra mutfağa geçti.
Dolabı açıp ne yiyebileceğine baksa da midesinin bulandığını hissediyordu.
Sanırım şuan canının çektiği tek şey kaşık kaşık yiyeceği puding idi.

Kendisine bitki çayı yapmak için sıcak su koydu ocağa. Onun öncesinde de midesinin iyice kötü olmasını engellemek için birkaç lokma atıştırdı.
Bitki çayını da alıp salona yengesinin yanına geçti.
İzlediği belgeseldeki yavru fil için biraz ağlayıp gözyaşları eşliğinde tekrar odasına gitti.
Yengesinin karnına yaptığı masajla tekrar uykuya daldı.

Kapısını yumruklayan Melih'in sesiyle açtı gözlerini. Bu kadar zaman geçmiş miydi gerçekten?
" Kız giriyorum baak."
" Eylül."
" Her ne haldeysen toparlanman için üç saniyen var. 1... 2... 3..."

Melih'in onca uyarısına rağmen kılını bile kıpırdatmayan Eylül , Melih girer girmez hırsla oturur vaziyete geçti.
" Öf ne var Melih ne var ya."
" Ne oldu hasta mısın?"
" He hastayım. Kucakla beni hastaneye götür hadi." Dedi gözlerini devirerek.
Melih Eylül'ün bu dengesiz haline alışık olduğu için umursamıyordu bile. Eylül'ü duymamış gibi lafına devam etti.
" Ben senin gıcık kocanın sesini duymak zorunda mıyım? Aramış seni şu telefonun neredeyse git bak."

Eylül cümlenin sonunu duymadan aramaya koyuldu. Yastığının altından çıkardığı telefonu açıp Toprak'tan gelen mesajlara girdi.

Toprak: Günaydın Eylül'üm

Toprak: Bugün nikah işlemlerini halletmeye gideceğiz Deniz' le.

Toprak: Eylül!

Toprak: Neden açmıyorsun telefonu. Bir sorun mu var.

Toprak: Erva'yı aradım okula gitmemişsin.

Toprak: Eylül güzelim Melih'i aramak zorunda bırakma beni. Merak ediyorum bak!

Toprak: Allah'ımm  Melih'i bile aramak zorunda kaldım. Size geliyorum. Neyin var senin!

Mesajlardan çıkıp aramalara girdi hızla. Toprak'tan gelen onlarca arama vardı. Hızla ismine tıklayıp telefonu kulağına götürdü.
Bir eliyle karnını ovalıyordu istemsizce.

" Alo Eylül!" Endişe ve öfke barındıran sesiyle alt dudağını dişledi mahçupca. Ne vardı ki telefonu sessize alacak. Derin bir nefes alıp cevapladı.
" Toprak... Şey ben."

" İyi misin? Neden gitmedin okula? Yatıyormuşsun Melih söyledi. Hasta mısın?"
Gerçekten bu kadar endişelemiş miydi? Bu sorunun cevabını Toprak bile bilmiyordu henüz. Endişe miydi bu duygunun adı? İlk defa hissettiğine emindi ama. Kalbinin ortasına gelip çöken o kara bulutlar. Aklında kurduğu onca kötü senaryo 'endişe' miydi?

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now