Bölüm 37

38.8K 2.3K 251
                                    

İyi okumalar dilerim:)

Oy ve yorumlarınızı benden eksik etmeyin lütfen:)

Müziği unutmayın:)

Kütüphaneden çıktığımızda Ece ve Can yol boyu kavga etmişlerdi. Daha doğrusu Ece mektubu almak için dil dökmüş Can ise hiç oralı olmamıştı.

En sonunda Ece hafta sonu bize yemek ısmarlayacağını söyleyip gitmişti.

Eve geldiğimdeyse annem geç geldiğim için hiç endişelenmemişti. Çünkü kütüphanede olduğum tüm zamanı annem benim için ayarladığı özel hocanın yanında olduğumu sanıyormuş, tabii ben özel derse hiç gitmediğimi, kütüphanede arkadaşıma yardım ettiğimi söylediğimde kıyamet koptu.

Açıkçası artık umurumda değildi. 'O yüzden mi odana girdiğinden beri iki gözün iki çeşme!' Burnumu çektim. Ne yapabilirdim ki? O benim annemdi. Ona ihtiyacım vardı ama abim ve babamla birlikte bana da ölü gibi davranıyordu. Benim varlığımı unutmuş gibiydi. Normal zamanlarda yani notlarımın yüksek olduğu zamanlar aramız ve bana davranışları çok iyi ama okul, notlar söz konusu oldu mu değişiyor. Sanki doktor olursam abim ve babam geri gelecekmiş gibi davranıyor.

Derin bir nefes alıp elimdeki abim ve babamın resimlerinin olduğu çerçeveye damlamış gözyaşlarımı sildim ve komodinin üzerine, her zamanki yerlerine koydum. Onları çok özlüyordum.

Telefonu elime alıp bildirimlere baktım. Davetsiz'le konuşmak istiyordum ama yoktu.

Kütüphanede konuşmuştuk en son. Sonra ben yazsam bile cevap yazmamıştı. Açıkçası kütüphanedeki konuşma Can'nın Davetsiz olabilme ihtimalini sıfıra indiriyordu. Çünkü Can yanımızdaydı ve eli bir kere bile olsun telefonına gitmemişti.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle yüzümde anlamsız bir tebessüm ve heyecanla Whatsapp'a girdim.

Davetsiz: Artık aramızdaki son engeli de aşma vakti geldi. Beni görme vakti geldi. Tabii istiyorsan eğer :)

Acaba çok ağladığım için halüsinasyon mu görüyordum? Lütfen biri beni cimciklesin. Lütfen. 'Eğer elim olsaydı sana direkt tokat atardım ama maalesef sadece dilim var.'

DOREMİ: Oha! Nasıl yani seni görebilecek miyim? Nasıl? Nerde?

DOREMİ: Hem ne demek istiyor musun? Tabii ki de istiyorum. Saçmalama!

DOREMİ: Ama nasıl?

Davetsiz: Pencere?

DOREMİ: Ne? Yok artık. Burada mısın?

Davtesiz: Cık. Sen geleceksin buraya:)

İç ses dilinle mi olmayan elinle mi nerenle atıyorsan at şu tokadını! Gözüm telefonun saatine kaydı akşam yediyi on geçiyordu. Gidemezdim.

DOREMİ: Ama saat çok geç. Bu saate evden çıkmama izin vermez annem. Gelemem ki...

Davetsiz: Pencereyi boşuna demedim ki ben.

DOREMİ: Saçmalama hayatta pencereden çıkıp gelmem...

Yarım saat sonra...

DOREMİ: Tamam geleceğim.

Yanlış mı yoksa doğru mu yapıyordum bilmiyordum. Henüz adını bile bilmiyordum ama içimde ona karşı sebepsiz bir güven hissediyordum. Onu tanımıyordum ama şimdi gidersem Davetsiz'i tanıyacaktım.

Derin nefes alıp yerimden kalktım. Kapıyı açıp odamdan çıkıp sessiz adımlarla merdivenlerin yanına geldim. Aşağıda televizyonun sesi gelmiyordu demek ki annem odasındaydı. Dayım işi yüzünden bu aralar eve geç geliyor. Annem ise bana kızgın olduğu şu günlerde odama bir kere bile gelmemişti. Bu gece de gelmeyeceğinden eminim.

Tekrar sessiz adımlarla odama döndüm ve kapıyı kilitledim. Siyah montumu giyinip telefonumu cebine koydum. Pencerenin yanına geldim.

Allah'ım ben ne yapıyordum? Sen bana yardım et.

Perdeyi açtıktan sonra camı açtım. Yerden çok yüksek olmaması işime geliyordu. İlk önce sağ sonra sol bacağımı çıkarıp ardınca da komple bedenimi attım dışarı. Tabanlarımı kaldırıp camı arkamdan kapattım.

Telefonu cebimden çıkarıp Davetsiz'in attığı konuma baktım tekrardan. Bizim binamızın biraz uzağında tamamlanmamış bir binayı gösteriyordu.

Tekrar derin nefes alıp yola koyuldum. Bugün ne çok derin nefes almıştım. 'Deminden aldığın nefeslerin hepsi derin! İçinde ben varım şiştim yeminle yeter artık.' Ne yapayım? Sanki her akşam pencereden kaçıyorum!

Caddeden geçip bir sokak daha geçtiğimde konumdaki binanın önüne gelmiştim. Telefonu cebimden çıkardım.

DOREMİ: Dediğin yere geldim.

Davetsiz: Şimdi yukarı çıkmaya başla:)

Attığı gülücük ne kadar beni rahatlatsa da korkuyordum.

DOREMİ: Sen neredesin?

Davetsiz: Burada:)

DOREMİ: Korkuyorum ben.

Davetsiz: Biliyorum ama korkma. Buradayım:)

Attığı gülücüklerin beni rahatlattığını bildiği için mi her mesajda atıyordu acaba? Sanırım bana o gülücükler ile güven vermeye çalışıyordu.

Telefonumun ışığını açıp binaya baktım. On bir katlıydı. Işığı girişe tutup içeri girdim ve yukarı doğru çıkmaya başladım.

Katları çıktıkça kalbimin sesi nefes alışveriş sesime karışmıştı. Heyecan, korku, endişe hepsi birbirine karışmıştı.

On birinci kata geldiğimde diğer katlar gibi burası da bomboştu. Çıkacağım son yer olarak binanın çatısı kalmıştı. Tekrar çıkmaya başladım. Çıktığım on bir katın hepsi karanlıktı ama çatıya giden merdivenlerin bitişine yaklaştıkça telefonumun ışığını bir yerlerden gelen ışık bastırıyordu. Son basamaklara geldiğimde ışıklar tamamen her yeri kaplamıştı, telefonumun ışığını söndürmek istediğimde ise son basamağı çıkmış ve karşımdaki manzaraya ağzı açık baka kalmıştım.

Yeni yıl ağaçlarını süsleyen küçük ışıklardan her yerde vardı.şehrin ışıklarından seçilmiyorlardı. Yerde turuncu bir battaniye üzerinde yine aynı renk nimderler vardı. Kenarda bir kutu yanında iki bardak ve bir termos vardı. Battaniyenin baş tarafında ise kucağında 'Hoşgeldin' yazısıyla bana bakan kocaman bir ayı vardı.

"Beğendin mi?"

Ayyyyyy ben niye böyle yumuş yumuş oldum ki.

Seviliyorsunuz Davetsizlerim♡♡♡

Dönence/ texting Tamamlandı.Where stories live. Discover now