Bölüm 40

38.6K 2.1K 309
                                    

İyi okumalar dilerim:)

Oy ve yorumlarınızı benden eksik etmeyin lütfen:)

Alarmın çalmasıyla yorganın altından kafamı çıkarıp alarmı kapattım. Gözüm pencereye kaydığında havanın tutkun olduğunu gördüm normalde güneşli havaları severdim ama o kadar mutluydum ki bu bile bozamazdı keyfimi. Uzun zamandır güne böyle mutlu başlamadığımı farkedip yerimden kalktım.

Hızlıca rutin işlerimi halledip odadan çıktım. Kahvaltı sofrasına geldiğimde biraz gerilsem de yine hızla birkaç şey atıştırıp çıktım evden. Kulaklığımı cebimden çıkarırken elimin üzeri cebimin fermuarına sürtündü. Derim çok ince değildi ama kanamıştı. Mendil çıkarıp sildim ve kulalkığımı takıp yoluma devam ettim...

Sınıfa girdiğimde Ece yoktu aslında kimse yoktu, evden erken çıktığım için derse daha vardı.

"Günaydın."

Arkamı çevirdiğimde Emre sırt çantasını çıkartıp kapının önünde durup beni izliyordu.

"Günaydın."

"Erkencisin."

"Sen de."

Yerine geçip sırt çantasını koydu. "Evet, Mert'in teslim etmesi gereken bir ödev vardı onun için erken geldim."

"Mert?"diye sordum şaşkınlıkla.

"Kardeşim."

'Utanıyor musun?' Hem de çok. 'Emre senin müzik kutunu kahramanının yani abinin aldığını bile biliyor ama sen daha kardeşi olduğunu yeni öğreniyorsun.' Soru cevap yaptığımız günlerde bile sormak aklıma hiç gelmemişti. Sanırım herkesi kendim gibi tek çocuk sandığım içindir.

"Kantine inelim mi?"

Olur anlamında kafamı sallayıp kapının ağzına geldim benden biraz sonra Emre çıktı sınıftan.Kantine indiğimizde birer kahve alıp boş masalardan birine oturduk.

"Eline ne oldu."diye sordu Emre.

"Sabah kulaklığı cebimden çıkarırken fermuara ilişti."dedim. Parmaklarını yaranın üzerinde aheste aheste gezdirdi ve benim midemde kelebekler kendi aralarında halaya başladılar. Beyaz kelebek sen sıraya geç, sarı kelebek sen uca keç, mavi kelebek sen halay başısın. Turuncu kelebek ver müziği. Haydeee....

"Dikkat et biraz."

"Yaaa Can versene şu me..."

Ece'nin yarım kalan sesiyle başımı kaldırdım. Kantin kapısının önünde Can'a mektubu vermesi için dil döküyordu. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım bir birine. Ece Can'a cin misali musallat olmuştu resmen.

Cümlesinin yarım kalma sebebi ise bizi görmesiydi. 'Böyle dan diye öğrenmeseydi keşke kal geldi kıza.' Tedirgin şekilde gülümsedim. Yanımıza gelerek tam önümüzde oturdular. Ece kaçamak bir şekilde ellerimize bakıyordu.

"Günaydın, sınıfta kimse yok"dedi Can. O da şaşırmıştı ama belli etmiyordu. 'Haklılar, sonuçta senin gibi bir kız, yanlış anlama ama ancak ders okuyan bir kızın yanında bir erkek özellikle de eli elinin üzerinde görünce şaşırdılar."

"Günaydın. Evet daha erken diye biz de sevgilimle kahve içmek için indik."

Şaşkınlıkla Emre'ye baktım. O benim aksime gülüyordu. Bana bakarak "Açıkcası sevgilim kelimesini öyle ulu orta yerde kullanmayı sevmiyorum ama baksana nasıl bakıyorlar bize," gözleri Ece ve Can'a kaydı "Bir şekilde onlara sevgili olduğumuzu bildirmemiz lazımdı. Yoksa Ece sana dokunuyorum diye kalkıp beni dövecek. "dedi.

"Günaydın."

'Ne bu arkadaş gelen geliyor. Bir müdür eksik anasını satayım. Emre ve Ahenk'in bir özel hayatı var!'

Anıl ve Kaan gelmişlerdi. Yan masalardan sandalye alıp Anıl benim yanıma Kaan ise Emre'nin diğer tarafına oturdu.

"N'aber Ece?" bakışları Can'a kaydı Anıl'ın "Senden n'aber?"

İyidir dedi ikisi de aynı anda. İtiraf etmeliyim ki şaşkınlıklarına ağız dolusu kahkaha atmak istiyordum.

"Tabii siz şaşırdınız bu çocuk niye böyle rahat diye ama bugüne bugün akraba sayılırız canım. Sonuçta Ahenk yengemin arkadaşlarısınız. Gerçi Can yeni ama olsun..."

"Bana yenge deme kendimi yaşlı hissediyorum."dedim dan diye.

Emre ve Kaan gülerken Can ve Ece hâlâ durumun aniliğini ve şaşkınlığını üzerlerinden atamıyorlardı.

"Ya yenge benim çocukluğumdan geliyor o. Babam koyu Kurtlar Vadisi Pusu fanıydı hala da öyle. Beyaz tv demiyor bilgisayar demiyor açıp her yerden tekrar tekrar izliyor. Çocukluğum Polad ve Mematinin kahramanlıklarını izlemekle geçti. Geceler uyurken ben de öyle olacağımı hayal ediyordum bi'ara. İşte o sebepden yenge demeye zaafım var."

'Demek ki istesen de istemesen de diyecek Ahenk.'

"Ben gideyim bize de kahve alayım"dedi Kaan ve ayağa kalktı.

Ece ve Can yavaş yavaş durumu kavramaya çalışıyorlardı. Ece bana bakıyordu ve bu bakışın anlamı 'Seni burada bozmuyorum ama bir yalnız kalalım bunun hesabını sorarım'dı.

"Hayırlı olsun."dedi Ece bizi gösterip "Hiç haberim yoktu."

"Çok yeni ondan."

"Dün akşamdan."dedi Emre. Ece gözlerini kıstı. Bu sağanak soru yağmurunun habercisiydi.

Kaan dört tane kahveyle masaya geldiğinde gözüm onun arkasında kalan Merve'ye kaydı. Yine bize bakıyordu. 'Bu kız da niye hep hayalet gibi sizi izliyor kenardan?' Ece de bu masada Kaan da. Biri çok sevdiği biri çok nefret ettiği insan. Tabii ki de bizi izleyecek. 'Keşke Kaan da Merve'yi sevseydi.'

"Merve Kaan'ı mı seviyormuş?"diye bir fısıltı duydum kulağımın kenarında. 'Ben sesli mi konuştum. Ama benim sesim yok. Ahenk kesin sen sesli düşündün.' Öyle olmalı.

Anıl'a baktım "Sevmiyor mu?"dedim aynı sesle. Masadakilerin dikkati bizde olmadığı için duymuyorlardı.

"Sen seviyor diyorsansa seviyordur, tabii seni de anlıyorum."dedi fısıltıyla. Anıl neyimi anlıyordu bilmiyordum ama önem vermeyerek kahveme döndüm.

Seviliyorsunuz Davetsizlerim☆♡

Dönence/ texting Tamamlandı.Where stories live. Discover now