Bölüm 38

39.6K 2.3K 1.3K
                                    


Evet arkadaşlar geldik Davetsiz'in kimliğini öğreneceğimiz bölüme. O kadar heyecanlıyım ki anlatamam. Bu bölümde baya bir şaşıracağınızı tahmin edebiliyorum. Davetsizi öğreneceğinizde sakince bir düşünün belki önceki bölümlerden hatırlarsınız.

Neyse fazla heyecan vermeden bölüme geçelim. İyi okumalar canlarım :)

Arkamdan gelen sesle birlikte yerimde sıçradım. Buradaydi. Binanın katlarını çıkarken korkudan atan kalbim şimdi heyecandan atıyordu. Önümdeki manzaradan gözlerimi alamıyordum ama arkamda Davetsiz vardı. Bu gün içinde sık sık yaptığım hareketi tekrarladım, yine yeni ve yeniden derin nefes aldım ve yavaş yavaş arkamı döndüm.

Karşımdaydı.

Baktım baktım baktım. Emre'ye baktım. Bunca zamandır Davetsiz diye adlandırdığım Emre'ye baktım. Aklıma gelecek kadar yakınımda bile olmamıştı. Davetsiz meselesi hayatıma girdiğinden bu yana bir kere bile şüphelenmemiştim ondan ama gerçek şuydu ki Davetsiz Emre'ydi!

Siyah kot pantolon, aynı renk ceket giymişti. Hava soğuk değildi ama yine de üstü havaya göre incecikti. Saçları dağınıktı. Elleri pantolonunun ceplerindeydi. Gözleri kısılmıştı, yüzü bembeyazdı. Sahi neden böyleydi? Sanki bana değil de beyaz ışığın içinden çıkan ak saçlı dedeye bakıyordu.

"Kirpiklerimi de saydıysan artık şu telefonun ışığını kapat, kör olucam." dedi Emre sol elini cebinden çıkarıp tersiyle yüzünü kapatmaya çalışırken. Manzaradan dolayı kapatmayı unuttuğum ışığı sadece şimdi farkediyordum. 'Yedin çocuğu resmen! Kapat artık ışığı. Tavşana döndü çocuk.' Yanılıyorsun iç ses ışığı kapatırsam eğer tavşana ben dönecektim.

Işığı üzerinden çekip kapattım. Elini aşağı indirdi. Tekrar oluşan sessizliği Emre bozdu.

"Hmmm... Şimdi de kirpikleri saymak sırası bende."dedi Emre. İkimiz de kıpırdayamıyorduk.

"Cık," omuzlarını silkti "Bu mesafeden sayamıyorum. Karanlık, yaklaşmam lazım."dedi ve ardınca birkaç adımlarla bir metre yakınıma kadar geldi. Al işte gece araba ışığına yakalanan tavşana döndüm, hem de yanakları kızarmış tavşana.

Tam gözlerime bakıyordu. Yani en son baktığımda öyleydi. Ben siyah gözlerine biraz baktıktan sonra utandığım için ondan başka her şeye bakmaya başlamıştım.

İki adım daha attı. Şu an yanaklarımın sıcaklığından Türkiye'nin bir haftalık elektriğini karşılaya bilirdim. 'Abartma Ahenk! Türkiye'nin değil sadece İstanbul'un elektriğini karşılaya biliriz.' Kesinlikle yakınlık bana yaramıyordu, buna bir son vermem lazımdı.

"Ş-şey merhaba."

'Ülkece seni alkışlıyoruz. O nasıl bir buluş. Pes, ben diyecek şey bulamıyorum. Pes! Ben gidiyorum ayıcığın yanına. Uğraşamıyorum artık seninle.' Gitme yaaa, beni yalnız bırakma.

"Sen hep böyle aceleci misin?"dedi Emre tek kaşını kaldırarak.

"Ne?"dedim şaşkınlıkla.

"Sen diyorum hep böyle aceleci misin? Kirpiklerinin sayısını kaçırdım."dedi bu sefer gülerek. Ben de onun gibi güldüm.

Emre'nin eli hareketlendi ve yavaş yavaş yüzüme doğru yol almaya başladı. Yüzüme düşen iki tutam saça dokundu. Lütfen onu çekme yüzümden, lütfen... Onlar benim şu an arkasına gizlene bileceğim tek şey.

Bunları içimden söylediğim için saçlarımı alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı sonraysa baş parmağıyla hafifçe kirpiklerime dokundu "Bir daha ki sefer sayarım artık." Eli yüzümde oyalanırken nefesini verdi "Gerçeksin."dedi.

Dönence/ texting Tamamlandı.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin