Bölüm 48

29.4K 1.7K 187
                                    

Öncelikle bölüm geç geldi diye kusuruma bakmayın, yeni bir kurguya başladığım için birazcık ona çok vakit ayırmış olabilirim :D Yeni kurgum için çok heyecanlıyım. Umarım her şey çok güzel olur:)

Neyse bölüme geçelim. Emre ve Ahenk'i ço...k özledim:)

İyi okumalar dilerim:)

Kulaklığımı takmış son ses müzik dinliyordum. Müzik dinlerken de ders çalışıyordum. Ama tahmininiz üzere çalışamıyordum.

Gerçekten de Ders çalışırken müzik dinleyemiyorum çünki ders dikkatimi dağıtıyor sözünün gerçekliğini şimdi daha iyi anlıyordum.

Kafamı kitapalırın üzerine koyup gözlerimi kapadım ve hiçbir şey düşünmeden sadece müziğe odaklanmaya çalıştım.

Müziğin sesi kesildiğinde ise kaşalrım çatıldı. Kafamı kaldırıp telefona baktığımda Emre'nin aradığını gördüm. Yüzümdeki hafif tebessüm heyecanıma karıştı.

"Alo."

"Merhaba."sesimin titremesine engel olamamıştım.

"Deminden beri kaç mesaj attım niye bakmadın?"

"Aa öyle mi? Müzik dinliyordum o yüzden görmemişim."

"N'apıyorsun?" sakin sesi gözlerimin dolmasına sebep oldu.

"Oturuyorum. Sen n'apıyorsun?" Gözümden akan yaş sesimi daha çok kıstı. Emre bunu farketdiyse bile üstelemeden konuyu değiştirdi.

"Ben de oturuyorum."aramızda sessizlik oldu. Emre'nin nefes alış verişlerine benim nefes seslerim karışıyordu.

"Eğer işin yoksa benimle bir yere gelmek ister misin?" çatıda olduğumuz günden bu yana bir hafta geçiyordu. Hafta içi okulda bir birimizi görsekde özlemiştim. Evden uzaklaşmak istememde büyük bir nedendi.

"Olur."

"Tamam o zaman yarım saat'e kapının önünde olurum."

"Tamam."

Telefonu kapatıp üzerimi değiştirmeye başladım. Yaklaşık yirmi dakika sonra hazırdım. Normalde bu kadar geç hazırlanan biri değildim ama sırf vakit geçsin diye on kere kıyafet değiştirdim. Ve tüm bu zaman zarfında kulaklığı özenle kulağımdan çıkartmıyordum.

Odamın kapısını açıp dışarı çıktığımda salondaki insanların sesi kulağıma geliyordu. Bu işgenceye daha fazla dayanmamak için hızla inerek onların gözüne görünmemeye çalışarak mutfağa annemin yanına geçtim. Annem çay demliyordu.

"Anne ben dışarı çıkabilir miyim?"

Annem yüzünü benden yana çevirdiğinde yüzündeki hüzünü gördüm. "Nereye gidiyorsun kızım?"

"Arkadaşımla geziceğiz öyle."

Kıyafetlerimi başdan sona süzdüğinde "Zaten hazırlanmışsın. Çık bakalım."dedi.

"Teşekkürler."

"Ahenk." Arkamı dönüp çıkacakkken annemin sesiyle durmak zorunda kaldım. Birkaç adımda yanıma gelerek bana sıkıca sarıldı "Seni anlıyorum. Bu gün evde kalmak istemiyorsun. Bu gün ikimiz için de zor."

Babam ve abimin öldümünden bu gün tam üç yıl geçiyordu. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bu gün evde olmamayı tercih ediyordum. Sanki yine aynı şeyleri yaşayacakdım. Bundan korkuyordum.

Geçen yıl Barış ve Ceren'le bir yerlere gitmişdik bu sefer onlar gelmemişlerdi. Küsmüştüm zaten onlara da. 'Onları da anla Ahenk Dayınla küsler.'

"Geç kalma." Kafamı olumlu anlamda sallayıp yine salondakilere gözükmeden evden çıktım. Babamın, abimin, arkadaşları annemin yakınları her yıl bu gün eve gelir biraz oturur sohbet eder giderlerdi.

Onların sesini duymak beni daha kötüettiği için sabahdan beri kulaklığımı kulağımdan çıkarmamıştım.

Saatime baktığımda yarım saatin dolmasına onca çaba sarfetmeme rağmen daha yedi dakika olduğunu gördüm. Yapacak daha iyi bir işim olmadığı için kaldırıma oturarak Emre'yi beklemeye başladım.

Bu süre zarfında o gün yeniden istemsizce hafızamda canlandı.

Haberin geldiği an telefonun annemin elinden düşmesi, boğazından kopan acı dolu feryat, komuşların bize gelmesi, dayımın beni incitmeden olayı anlatma çabaları, mezarlık...

"Pişt."düşüncelerimden beni ayıran Emre'nin sesi oldu. "Dalıp gitmişsin. Arabadan ne kadar çağırdım farketmedin bile."

"Öyle mi? Hiç fark etmemişim."

"Öyle ya"dedi alayla "Neyse hadi gel."

Gözüm arabasına takıldığında "Arabayla mı geldin?"diye sordum.

Emre'nin gözlerinde bu yaşta bu zeka sloganını görsem de o nezaket ederek dile getirmemişdi bu ifadeyi. Hafifce kafasını sallamakla yetinmişdi sadece.

Arbaya bindiğimizde ikimizde sessizdik. Emre hakkımda her şeyi bildiği gibi bu günün anlamını da biliyordu benim için. Suskunluğunu buna vermeye çalışsam da yüzündeki durgunluk onun için endişelenmeme sebep oluyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmem, gidince görürüz." tekrardan ikimizde sustuğumuzda Emre radio'dan müzik açmıştı. Müzik açmasına rağmen arabada garip bir sessizlik hakimdi. İkimizde konuşmamaya yeminetmiş gibiydik.

Sakin müzik eşliğinde yarım saatlik yolculuğumuz sona varmışdı.

Araba mezarlığın önünde durduğunda şaşkın bakışlarım Emre'ye döndü. Onun ise yüzünde buruk tebessüm vardı.

Arabadan inerek kıpırdamadan durdum. Emre'nin elini ellerimde hissetdiğimde girişe doğru yürümeye başladık. Kapıdan girerken buraya kaç defa gözü yaşlı geldiğim aklıma üşüştü.

Ellerimiz bir birine sımsıkı kenetlenmişdi sanki Emre'nin elini ne kadar sıkarsam o kadar güç alıyordum ondan. İkimizden de ses çıkmıyordu. Yürürken aniden ellerimizde gerilme hissetdim. Bunun sebebi Emre'nin başak benim başka tarafa gitmemizdi.

"Benimle gelir misin?"sorusu karşısında şaşırsam da tek bir kelime söylemeden onu takip etmeye başladım.

Biraz daha yürüdükten sonra üzerinde 'Meliha Doğan.' Yazısı olan bir mezrın başında durdu.

Anlamayan bakışlarım Emre'ye döndüğünde gözlerinin dolduğunu gördüm. Tavrını garipsesem de soru sormadan onun açıklamasını bekledim.

Onun buğulu gözleri beni bulduğunda ise sadece bir söz söyleyebildi "Annem."

Ah be Emre... Diyecek bir söz bulamıyorum. Cümlemi devam etdirecek bir söz yok çünkü.

Seviliyorsunuz Davetsizlerim

Dönence/ texting Tamamlandı.Where stories live. Discover now