BÖLÜM 26

291 64 366
                                    

Herkese merhaba arkadaşlar, size bölüm getirdim. Sözü uzatmayacağım. Keyifli okumalar. 

Vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız!!!

Bölüm Şarkıları: 

Barış Diri "Derinden"

Tuğkan "Yazık"

***

08.12.2020 İstanbul

"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık." Der Olağanüstü Bir Gece'sinde Stefan Zweig.

Ben kendimi bulmuştum. Soğuk, karanlık, tanıdık bir yerde bulmuştum kendimi. Sevdiğim adam önüme koymuştu gerçek beni. 'Al bu sensin.' Demişti bana.

Olduğum zannettiğim kişi değildim artık. Bana vadedilen bir hayat aynı zamanda elimden çalınan bir hayattı. Bana ait olan tek şey ise adımdı.

O gece yeryüzünde kaybedecek iki canım vardı. Biri bebeğim biri de Demir'di. Demir benden o iki canı da almıştı. Bu bir çocuğun elinden en sevdiği oyuncağı almakla aynı şey değildi. Bu o çocuğun elinden en sevdiği tatlıyı almak da değildi.

Bu bir hayattı. Benim hayatım.

Benim yaşayamadığım hayatımdı.

Bu yaşıma kadar sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrenmiştim. Sahip olduklarıma değer vermeyi, onları sevmeyi öğrenmiştim. Peki ya sahip olamadıklarım, sahip olamayacaklarım ne olacak?

Hiçbir şey.

Kocaman bir hiç...

Bunu düşündüğüm anda aslında bir yarım olduğunu da öğrenmiştim.

Yeryüzünde kaybedecek bir şeyim kalmadığını düşünürken kardeşim olduğunu öğrendim. Benim de hala hayatta kaybedecek şeylerim vardı demek ki. Belki de beni hala ayakta tutan şey kardeşimin varlığını hissetmemdi.

Bu yüzden yitirdiklerimin acısını yaşayamadan elimdekileri kaybetmemek adına büyük bir adım atmıştım. Yasıma, intikamımı aldıktan sonra devam edecektim.

Karşımda gözlerime umutla bakan adam adımlarını bana doğru yöneltti. Mutfağa tamamen girmişti artık. Sonra mutfak kapısını kapattı ve arkadan kilitledi. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Leyla şaşkınlıkla donup kalmıştı.

Muhtemelen her şeyi duymuştu. Ve duyduklarını içeridekilere de anlatacaktı. Peki ya bu yaptığı da neyin nesiydi?

"Semih Bey, ben açıklayabilirim." Diyerek konuşmaya başladım. Ama o elini kaldırıp dur işareti yaptı. Susmamı istemişti.

"Hatırlıyorsun, değil mi? Gerçekten her şeyi hatırlıyorsun." Dedi. Emin olmak istediği için sormuştu. Ne olacaksa olsun istedim. Belki de böylesi daha iyi olurdu. Bu yüzden kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Evet, hatırlıyorum." Dedim.

"Güzel." Dedi. Bu ne demek oluyordu? Hatırladığıma sevmişti. Bunu anlıyordum ama gülüşünde daha farklı bir anlam vardı.

"Onlara bunu söyleyecek misiniz?" diye sordum. Bunu sormak zorundaydım. Çünkü ben de bu sorunun cevabına göre hareket edecektim.

Kafasını sağa sola sallayıp, "Hayır." Dedi. "Ben sana yardım edeceğim, kızım." Dedi. Yine bana kızım demişti. Yine içten, samimi sanki beni tanıyormuş gibi söylemişti, kızım diye.

"Bana yardım mı edeceksiniz? İyi de neden? Neden bana yardım etmek istiyorsunuz?" diye sordum. Saçmaydı. Bu çok saçmaydı. O, Demir'in arkadaşının babasıydı. Bana neden yardım etmek istesindi ki?

ELVİNWhere stories live. Discover now