BÖLÜM 37

185 26 4
                                    

Herkese merhaba arkadaşlar. 

Oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayınız!!!

Keyifli okumalar :)

Bölüm Şarkıları: 

Şebnem Ferah "İyi Kötü"

Sedef Sebüktekin "Uzaktan"

Can Ozan "Hiç Kimsenin Günahı Yok"

***

23.12.2020 İstanbul

Karanlık bir gökyüzü yağmurun yağacağının habercisiydi. Ama gökyüzü karanlık değildi. Hava güneşliydi. Yağan yağmur ise baharın habercisiydi. Bahar yağmuruydu yağan. Yağmurun ardından çıkacak gökkuşağı ise hayattı.

Rengârenk hayatlar...

Her rengin bir anlamı vardı. Kırmızı, kimi zaman aşktır kimi zamansa gençliktir. Mavi, huzurdur. Sarı, yeni bir gündü. Yeşil, umut, mor hüzün, pembe, mutluluktur. Turuncu ise özgür olmaktır. Sonsuzluktur. Tıpkı güneşin doğuşu ve batışıyla oluşan o alacalı sonsuzluk gibi.

İçim bu renklerle kaplıydı şu an. Bir aynım mavi, bir yanım yeşil, bir yanımda turuncuydu sanki. Umutluydum. Çünkü dedeme kavuşmuştum ve sanki o yanımdayken her şeyin üstesinden gelebilirmişim, önümü görebilirmişim gibi hissediyordum.

Huzurluydum. Çünkü ailem yanımdaydı. Aile, huzurdu. Dedem, Şimal, Leyla... Onlar benim huzurumdu.

Turuncu, bu renk beni korkutuyor ama o da içimi kaplamıştı. Sonumu göremiyordum. Beni korkutan da buydu işte. Sonumu görememek.

Peki, ya diğerler?

Kırmızı, mesela? O da hala içimde bir yerlerde var mıydı?

Vardı. Hala var. Benim için kırmızı Demir'di. O hala içimdeydi. İçimde bir yerlerde olduğunu biliyorum. Sadece o rengi bastırmaya, yok saymaya çalışıyorum.

Mor, çokça vardı içimde. Sarı, her yeni günün başlangıcında güneş gibi içimde doğuyordu. Ve ben o renge tutunuyordum gün boyu yine içimde olduğunu bildiğim kömür karası siyahın üstünlüğünü örtsün diye.

Belki şimdi böyleydi içim, gökkuşağı gibi. Peki, o gün geldiğinde? Demir'den, Şimal'den, dedemden, Leyla'dan gittiğimde nasıl olacaktı?

Bunu bilmiyorum ama tahmin etmesi de zor değildi benim için. Onlardan ayrıldığım gün benim ölüm günüm olacaktı. Ve içim bastırmaya çalıştığım o siyahla kaplanacaktı. Ya da anne ve babama hatta bebeğime kavuştuğum için saf bir beyaz ile dolup taşacaktı.

Bunu çok isterdim. Onlara kavuşmayı çok isterdim ancak içimin beyaz olması için onlara kavuşmam gerekiyorsa bunu yapamazdım. Buradaki ailemi yalnız bırakamazdım.

"Elvin" diyerek seslenen Şimal'e döndüğümde gülümsüyordu. Çok güzel gülümsüyordu. "Daldın, gittin. Bir sorun mu var?"

Sonumu arıyorum diyemezdim. Nasıl söyleyebilirdim ki? Dedemizi yeni bulmuşken ben hastayım ve ne zaman öleceğimi hatta belki de yarın kendimi öldürebilirim nasıl denirdi? Bir günüm bir günümü tutmazken bu nasıl söylenebilirdi? Onlara bunu yaşatmaya hakkım yoktu.

Başımızda bu kadar dert varken onara yük olmak istemiyordum. Hayır. Bunu söylersem benden gidecekler diye korkuyordum. Onları kaybedersem... İşte o zaman ben ölürdüm.

"Sadece... Sadece anne ve babamızı düşünüyordum. Keşke onlar da..." Dedim. Başımı eğmiş ellerimle oynuyordum. Gözyaşlarımın akmaması için üstün çaba sarf ediyordum bundan dolayı da kendimi tebrik etmeyi unutmadım. Tabi ki içimden...

ELVİNWhere stories live. Discover now