☬53☬

1K 143 853
                                    

Chaeyoung

Dişlerimi sıkarken karnımı tuttum. Derim yüzülüyor, hücrelerimin her birinin parçalanışını net bir şekilde hissediyordum. Vücudumu ateş basıyordu. Elimi tenimden ayırdım ve başımı geriye attım. Cidden bu kadar olacağını düşünmemiştim. Bir anda başlamıştı. 

Tabii ki derim yüzülmüyordu ama yüzülse herhalde böyle olurdu. Ağrıdan kıpırdayamıyordum. Az önce Jungkook'a abartılı bir mesaj atmıştım ve nerede olduğumu sormuştu. Boşluğuma gelerek yurtta olduğumu söylemiştim ama sonra bir daha cevap gelmemişti. Tanrı aşkına, ne diye endişeleniyordum ki? Buraya gelecek hali yoktu sonuçta. Bir işi çıkmıştı herhalde.

Yani umarım.

Öyle bir delilik yapacak kadar deli değildir, Jungkook. Olabilir. İmkansız değil.

Telefonu yanıma koydum ve gözlerimi kapattım. Üzerimde ince bir örtü vardı. Odada kimse yoktu, Lalisa ve Wendy derse gitmişti diğer tüm öğrenciler gibi. Ve ben bu odaya hapsolmuştum.

Yutkundum ve kuruyan boğazım için su arayışıyla bakışlarımı odada gezdirdim. Tam odaya bakarken kapı açıldı. Lalisa ya da Wendy olduğunu düşünerek sevinmiştim çünkü gerçekten çok susamıştım. Geldiğimden beri yerimden kalkamadığım için acıkmıştım da. Gerçi sabahın köründe buraya geldiğimde hala herkes uyuyordu ve benim o zaman çok ağrım yoktu. Hafiften sızlıyordu kasıklarım sadece. Uyuduktan sonra uyandığımda ise dayanılmaz bir acı beni karşılamıştı. Mecburen de kızlara regl olduğum yalanını uydurmuştum ama sanırım beni gerçekten tuhaf karşılamışlardı. Çünkü klanımızın güçleri nedeniyle regl ağrısını pek çektiğimiz söylenemezdi. Bu yüzden ben de onlara son günlerde yorgun olduğum için bunun etkisinin olabileceğinden bahsetmiştim.

Düşüncelerimden arınıp kapıya odaklandığımda kimseyi göremedim. Az önce açılmıştı ama? Kaşlarımı çattığım sırada kapı kapandı. Dışarıya açılan diğer taraftaki pencereye baktım. Kapı tam kapanmadıysa belki de pencereden giren hava yüzünden olmuş olabilirdi ama pencere de kapalıydı. Hızlanan kalp atışımla tekrar kapıdan yöne döndüğümde karşımda endişeli bakışlarıyla dikilmiş siyah pelerinli birini görmeyi beklemiyordum.

Jungkook?!

O kadar ani olmuştu ki irkilip bir şaşkınlık nidası yükseltmiştim. Buna hiç aldırmadan iki adımda yanıma geldi ve yatağın yanına diz çöküp elleriyle ellerimi kavradı. "Ne oldu? Bir şey mi yaptılar sana? Neden öyle yazdın? Ah Tanrı'm, iyi de görünmüyorsun! Chaeyoung bir şey söyle..." Bakışları hızla üzerimde dolanırken yutkundum.

Fısıldadım. "S-sen nasıl geldin buraya?" Boğazım ağrıdığında, devamında istemsizce öksürdüm. Öksürmemle bakışları daha da umutsuz bir hal aldı. O kadar ilgili görünüyordu ki, bir tık bile kendimi düşünen biri olsam biraz numara yapardım. Ama bu endişeyle devam etmesine de kıyamamıştım bu yüzden numara yapmayı düşünmüyordum.

İnce ve uzun parmaklarıyla nazikçe yanağımı okşadı ve ardından saçlarımı geriye itti. Ellerinin titremesi gözümden kaçmamıştı. "Chaeyoung ne olduğunu söyler misin artık? Gerçekten kafayı yi-"

"Kapıyı kilitle."

O endişesiyle aklından çıkmış olmalıydı. Hızlıca gidip kapıyı kilitledi ve tekrar yanıma geldi. "Şimdi senin için ne yapabileceğimi söyle. Şu lanet olası iyileştirme gücüm yok ama-"

"Jungkook özür dilerim ama bir şey söylemek istiyorum."

Onun bu kadar endişelenmesine sebep olmuşken endişesinin o kadar da önemli bir şey olmadığını söylemek gerçekten zordu. Parmaklarımı güvenle sarmış eline daha da tutundum ve yutkundum. Tekrar yutkunduğumda susuzluğum beni daha da rahatsız etmişti.

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now