☬49☬

1.1K 164 736
                                    

Elimde olsa Chaeyoung'la daha çok konuşmak isterdim. Konuştuğumuz konular canımızı yakıyor olsa da onunla saatlerce konuşmak isterdim. Onu karşımda görmek isterdim. Ama tabii ki bir masalda olmadığımız için onu karşımda görmem de uzun sürmemişti. Doğrusu bir masalı geçeyim, biz gerçekliğin en kötü yansımasında olabilirdik. Daha kötüsü olamaz dediğim her an, daha kötüsü karşıma çıkıyordu.

Ders saati bittiği için kütüphaneye birkaç kişi girdiğinde dikkat çekmemek için ayrılmak zorunda kaldık. Mesaj atmak istemiştim ama zaten giderken morali bozuk görünüyordu, bir de mesajla darlamak istememiştim. Konuştuğumuz konuların onu boğduğu netti. Ancak ne yapabilirdim ki? Öğrenmeyi kendisi istemişti. Benim için de kolay değildi. Bizden habersiz gelişen geçmişin kanlı bir şekilde bizi bağlaması gerçeği, benim için nasıl kolay olabilirdi ki? Empati yapmasını isterdim elbette ama onun kafası bu kadar karışıkken artık empati yapmasını da bekleyemiyordum.

Bahçeye çıktığım anda birkaç metre ilerimde Taehyung'un bu tarafa doğru yürüdüğünü gördüğümde, belki de bunun hayatın bir oyunu olduğunu düşündüm. Onunla gerçekten konuşmam gerekiyordu. Mesele artık öfkeli olmayı, birbirimize yıkım getirmeyi aşmıştı. Amacım beyaz bayrak kaldırmak değildi, gerçeklerin oldukça net bir şekilde ortaya çıkmasını istiyordum.

Çünkü ikimiz de biliyorduk. Aramızdaki bu negatif enerji boşuna değildi.

Olduğum yerde durdum ve yere bakarak yürüyen Taehyung'un yanıma gelmesini bekledim. Yeterince yaklaştığında yolunu kesecek bir biçimde yana kaydım. Başını yavaşça yerden kaldırdı ve tek kaşını kaldırarak bana baktı. Sessizce mırıldandı. "Ben de ne zaman hesap sormaya geleceksin diye merak ediyordum."

Başımı onu onaylarcasına salladım ve düşünür gibi bakışlarımı yukarı kaldırdım. "Hangisi için olduğunu biliyor musun?"

Omzunu silkti ve sırıttı. "Bilmem. Bugün ne uydurdun?"

Bakışlarımın sertleşmesine engel olamadım ancak yine de fiziksel bir şekilde kendimi tutabilmek için yumruklarımı sertçe sıktım. "Konuşmamız gerek. Her şey için."

Alaycı ifadesi silindi ve düşünceli bir ifade takındı. Duraksamasından faydalanıp Niger bölgesine doğru ilerlemeye başladım. "Ormanın köşesinde konuşalım."

Arkama bakma gereği duymadım. Geleceğini biliyordum. Çok geçmeden varlığını yanımda hissettim. Arkamda yürür sanıyordum doğrusu ama yanımda yürüyordu. Yugyeom görse sevinçten havalara uçardı ama ne yazık ki biz ormanın köşesine gidene kadar bu manzaraya tanık olamamıştı.

Şu anda bulunduğumuz noktanın birkaç metre ilerisinde kavga etmiştik. Tam da aklından onu geçiriyormuş gibi kavga ettiğimiz yere anlık bir bakış attı.

Ellerimi ceplerime koydum ve ormanla okul sınırları ayıran büyük çitlere yaslandım. Çaktırmadan arada bir kurt orada mı diye kontrol ediyordum. "Sence de artık cevaplara ihtiyacımız yok mu?"

Sorum üzerine arkamda dolanan bakışlarını bana çevirdi. Soğukkanlı bir şekilde yavaşça konuştu. "Ne cevabı?"

"Tüm bunlar nasıl oldu? Neden oluyor? Bunun gibi soruların cevapları."

Gözlerini kıstı ve benim gibi çitlere yaslandı. "Cevapları bilmiyor musun?"

Tek kaşımı kaldırdım. "Sen biliyor musun?"

Bir şey söylemeyerek derin bir nefes verdi. Bakışlarını okumak imkansızdı. Ona bakarken bir duvara bakıyormuş gibi hissediyordum. Düşündüklerini asla yansıtmıyordu. Bu da beni sinirlendiriyordu. Hoş, son zamanlarda çabuk sinirlenir olmuştum. Taehyung nefes aldığında bile sinirlenebilirdim.

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Où les histoires vivent. Découvrez maintenant