☬37☬

1.5K 211 514
                                    

Ertesi gün zihinsel olarak fazlasıyla yorgun hissetsem de gitmek zorunda olduğum bir uygulama dersi vardı. Uygulama dersinde çeşitli büyüleri bizzat deniyorduk ve katılım zorunluydu. Bu yüzden istemeyerek de olsa bıkkın bir şekilde henüz alışamadığım yatağımdan kalkmış ve kendime geldikten sonra üzerimi giyinip pelerinimi üzerime geçirmiştim.

Merdivenden yavaş adımlarla inerken koridorda sırtını duvara yaslamış Yugyeom'u görmemle duraksadım. Sırıtarak duvardan ayrıldı ve hızlı adımlarla yanıma gelerek sırtıma vurdu. Ani tepkisini beklemediğim için öne doğru hafifçe eğildiğimde hiç aldırmadan konuşmaya başladı.

"Taehyung'la konuşmuşsunuz dün akşam. Hem de benim zorum olmadan!"

Ağzı kulaklarından sevinçle gülümseyerek dillendirdiği cümle üzerine hiçbir tepki vermeden ifadesiz bakışlarımı sürdürdüm. Yüzünü düşürüp bıkkın bir ifadeyle bana baktı. "Bari bırak da şuna sevineyim."

Omzumu silktim. "Sevinilecek bir şey yok ki."

Kaşlarını çattı. "Elbette var! Benim zorum olmadan konuşmaya başlamışsınız. Bu oldukça büyük bir ilerleme." Sitemle çıkıştığında ona aldırmadan merdivenleri inmeye başladım. Kendi istediği gibi kafasında kurmaya başlamıştı yine. Ne kadar dilerse dilesin Taehyung'la eskisi gibi olmayacaktık. Bu imkansızdı. Bunu defalarca kez belli de etmiştim. Neden hala inat ediyordu, anlam veremiyordum.

Arkamdan hoplaya zıplaya inerken hayat enerjisini az önce biraz sömürmüş olsam da yine de fazla mutlu ve enerjik hareket ediyordu. Bakışları üzerimdeyken konuşmaya başladı. "Sana ne oldu? Önüne çıkan herkesi gebertebilirmiş gibi bakıyorsun."

Kaşlarımı kaldırdım. "Hayır, öyle bakmıyorum."

Başıyla hızlıca onayladı. "Evet, öyle bakıyorsun. Bir şey mi oldu?"

"Bir şey olmadı, Yugyeom. Gayet normal hissediyorum."

Koca bir yalan makinesine dönüşmüştüm doğrusu. Artık düşünmeden yalan söylüyordum. Zihnim kendini buna alıştırmıştı. Kimseye güvenmemenin etkisi buydu demek. Zihin artık refleks olarak kendine dair gerçekleri saklıyordu.

Bundan gurur duymuyordum. Aksine, gerçekten de berbat bir yolda olduğumu hissettiriyordu. Yolun sonuna gelmek gibiydi bu. Yanında güvenecek kimse kalmadığında köşeye sıkışıyordun. Duvarlar üzerine geliyordu ve muhtemelen işin sonunda seni sıkıştırıp parçalara ayırıyordu.

"Taehyung meselesine mi bozuldun?" diye sordu suçlu bir tavırla. Halbuki onun söyledikleri hakkında bu denli kafa yormamıştım bile. Aklım hala istemsizce dün gecedeydi. Her ne kadar ondan silmiş olsam da her şeyi, bende saniyesi saniyesine duruyordu. Acı veren de buydu. O hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edebilecekken, ben sürekli duraksıyor ve geçmişin izlerini yok etmeye çalışıyordum. Ancak öyle bir geçmişimiz vardı ki, baktığım her şeyde aklıma o geliyordu. Pelerinimi üzerime giyerken bile pelerinimi giyerek yurda geldiği gün gelmişti aklıma. Hafızası giden acı çekmiyordu işte.

Olan geride kalanlara oluyordu.

"Umurumda bile olmadı. Sana söyledim Yugyeom, Taehyung'la biz artık arkadaş değiliz. Bir iki konuşmamız da canciğer olduğumuz anlamına gelmez. Sana baştan söylüyorum, eskisi gibi olacağını hayal etme. Baştan bunun farkına var ki, farkına vardığında geç olmasın. Anladın mı?"

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now