☬38☬

1.4K 211 401
                                    

50li bölümlerde final olabilir, ben uyarımı geçeyim

hiç duyuru muyuru işlerine girmeden çat diye söylüyorum böyle işte ehe

neyse okuyun bakayım, iyi okumalar

***

Bedenimdeki halsizliğin etkisiyle üzerimde tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum. Hırıltılı bir nefes alarak gözlerimi kırpıştırdığım sırada gözlerimi kamaştıran ışıkla, yeni odamda olmadığımı anlamıştım. Orası fazla kasvetliydi.

Elimle gözlerimi ovaladım. Sanki elimi kaldırırken bana ait olmayan bir et parçasını kaldırıyordum. Uyuşmuş hissediyordum.

Ağzım kupkuruydu sanki boğazım çatlamış gibiydi. Bu yüzden canımı acıtsa da sertçe yutkundum ve bakışlarımı odada gezdirdim. 

Kolumda hissettiğim fazlalıklarla başımı yanıma çevirdim. Bileğime bağlı bir serum vardı ve koyu kırmızı bir sıvı akıyordu. Kan olabileceğini düşünmüştüm ama çok koyuydu. Gerçi zaten benim kendi kanım da çok koyuydu.

Kısık gözlerimle odayı incelerken fazlasıyla sade bir odada olduğumu fark etmiştim. Yanı başımda üzeri çeşitli enjektörlerle dolu bir masa vardı. Hemen başımda bu dağınık masayı ve kollarımda serumları görmek elbette ki ürkmeme sebep olmuştu. Zihnim bulanık bir haldeyken burada uyanmak kalbimin teklemesine sebep olmuştu.

Derin bir nefes almaya çalışsam da ciğerlerim başka bir maddeyle doluymuş gibi yine hırıltılı bir nefes çekmiştim. Üzerimde tonlarca ağırlık varmış gibi bedenim yatağa gömülüydü. Kollarıma baktım. Birisinden damarlarıma koyu sıvı giriş yaparken diğerinden de ondan daha koyu -neredeyse kömür renginde- bir sıvı (?) masanın altındaki bir bölmeye doğru gidiyordu. Bölme bulunduğum açıdan görünmediği için tam olarak nereye gittiğini anlamamıştım. Damarlarım koyu mor rengine bürünerek belirginleşmişti. Bir korku filminden fırlamış gibi göründüğüme emindim. 

Açık olmak gerekirse ölmediğim için şaşkındım. Hatta bir ara bedenimi öyle tuhaf hissedip, ışıklar gözümü öyle bir kamaştırmıştı ki öldüğüm için ruhumun başka bir boyuta gittiğini falan sanmıştım.

Belli ki haklıydım ve kapıdaki taşlar çıkış yoluydu. Öyleyse ben bile kurtulduysam, diğerleri de hayli hayli kurtulmuştu. Sonuçta ilk bedeni iflas eden ben olmuştum. Bunun sebebi ise hala bir muammaydı. Çünkü her şey aniden olmuştu. Plan aklımda belirmişti, son hamleyi yapmak için kapıya gidiyordum. Hepsinden daha iyi bir durumdaydım. Sonrasında ise aniden ciğerlerimde hissettiğim baskıyla yere yığılmıştım. Sahneler hala pek net değildi ama ortamı az çok hatırlıyordum.

Kimsenin ölmediğine emin olduğum için rahatlayarak başımı geriye attım ve gözlerimi kapattım. Aklımı kurcalayan tek bir şey vardı şimdi.

Neden gazdan ilk etkilenen ve bir anda en çok etkilenen ben olmuştum?

Bunlar şu anda düşünmek istediğim son şeylerdi ancak cevabına ulaşmak istediğim sorular arasında da başı çekiyorlardı. Yine de düşünmeyi bir kenara bırakıp başımın ağrısının üzerine gözlerimi sıkıca kapattım.

Bir süre öyle kaldıktan sonra kapının aralanma sesini duymamla gözlerimi aralayıp yorgun bakışlarımı oraya çevirdim. Dalgın bakışlarla içeri giren bir kadın görevli, elindeki metal tepsiyle birlikte bakışları gözlerime takılır takılmaz bir çığlık atıp elindeki tepsiyi yere fırlattı. Elleri şiddetle titremeye başladığında eliyle beceriksizce ağzını kapatmaya çalıştı.

Böyle çığlık atacak ne vardı Tanrı aşkına?

Ardında neredeyse bir rüzgar bırakıp koridora daldığında haykırışlarını duydum. "Jeon Jungkook uyandı! Jeon Jungkook uyandı!" Koridordaki yankıları buraya kadar ulaşıyordu.

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now