final³

1.3K 134 917
                                    

siyah pelerin'in finalinin son partına hoş geldiniz!

bu yazıyı yazarken bir yandan çok üzgünüm bir yandan da nihayet bu kitabın sonunu bağlayabildiğim için çok sevinçliyim, duygularım çok karışık

önden bir uyarı yapmak istiyorum, part 13k uzunluğunda o yüzden lütfen ayaküstü okumaya kalkışmayın, mümkünse tam olarak etki alabilmek için boş olduğuna emin olduğunuz bir vakitte okuyun, tavsiyem gece okumanızdır

umarım siyah pelerin'i sevdiğiniz gibi sonunu da seversiniz, bu arada dayanamayıp bölüm başında belirteceğim...

siyah pelerin'in ikinci kitabı gelecek ve adı da siyah şeytan. ancak özellikle söylemek istiyorum ki yakın bir tarihten bahsetmiyorum, yakın tarihte yeni bir kitaba başlayabilecek kadar vaktim yok maalesef o yüzden sabırlı olmalısınız:/

daha fazla uzatmadan sizi final kısmıyla baş başa bırakayım, sizi seviyorum...

***

Gözüme uyku girmemişti. Jennie'yle olan düellodan (?) sonra Jennie beni odama götürmüştü. Aslında annemle konuşmak istemiştim ama yarın büyük gün olduğu için meşgul olduğunu söylemişti. Belki Asher gelir de yalan söylediğini itiraf eder diye onu bile beklemiştim. Geceleri gelmek gibi bir adeti olsa da şafağa kadar ortalıkta görünmemişti.

Jungkook'un ölüm haberini kabulleniyor muydum yoksa inanmıyor muydum, artık bu ikisini dahi ayırt edemiyordum. Bu kadar hissiz olmam normal miydi? Kalbimin yerinde koca bir boşluk var gibiydi. Kendimi normal biri gibi hissetmiyordum, yorucu bir akşam geçirmiş olsam da hiç uykum gelmemişti. Şu anda, yani güneş doğarken de oldukça dinçtim. Sanki günlerce bu enerjiyle yaşayabilirdim.

İçimden bir ses ise Jungkook'un ölümüne inanmadığım için bu kadar hissiz olduğumu söylüyordu. Zihnimde bir yerde onun sıcaklığını hala hissediyordum. Her an odamın köşesindeki karanlıkta belirip beni bu cehennemden kurtaracak gibiydi. Ya da bugün savaş alanında gözlerimiz buluşacaktı ve ben hiçbir şeyi düşünmeden kendimi ona bırakacaktım. Tüm bu yalanlar ve oyunlar kalbimde ve zihnimde derin yaralar açmış, yaralarım ise kabuk bağlamıştı. Artık bana ne söylenirse söylensin tepki vermeyecek gibi hissediyordum. İçimdeki umut kırıntılarıyla geleceğimi adadığım adamı bekliyordum. Şu anda nefes alıyor olmamın, hala heyecan barındırıyor olmamın tek nedeni buydu.

Gerçekçi olmak gerekirse bu yaşıma kadar anne ne bilmemiştim. Şimdi bir anda öğrenince de tam olarak ne hissetmem gerektiğini, nasıl olması gerektiğini anlamamıştım. Belki de buna vaktimiz olmamıştı. Ben gelir gelmez zaten savaş hazırlıkları başlamıştı. Annemle karşı karşıya düzgün bir şekilde konuşamamıştım. Bunun getirdiği bir başka boşluk vardı kalbimde. Kafam karışıktı. Belki de yüreğimde koca bir sevgi, sadakat barındırmam gerekirdi onunla konuştuğum ilk anda. Dürüst olmalıyım ki, onu gördüğüm andan beri ona karşı yoğun bir çekim hissetmiştim. Ama şu anda onu düşününce kalbimde hangi duygular yeşermeli bilmiyordum. Birbirimize vakit ayırmadan bunun cevabına da ulaşacak gibi hissetmiyordum.

Jungkook'un bende bıraktığı etkiler, kalbimde canlandırdığı duygular çok daha çeşitli ve Jungkook'un şu anki durumu hakkında elimde sadece bilinmezlikler olduğu için onu daha ön planda tutuyordum. Bu yüzden sanki yaşamımın devamı bu savaşa bağlıymış gibi bekliyordum. İçimde yoğun bir his vardı. Ya bugünden sonra Jungkook yanı başımda olacaktı ya da sonsuza dek olmayacaktı. Ortası yoktu.

Uzandığım yataktan kalktığım sırada kapımın tıklanıldığını duydum. Bir şey diyecek halim yoktu, bu yüzden sessiz kaldım. Zaten sessiz kalsam da içeri gireceklerdi. Tahmin ettiğim gibi birkaç saniye sonra kapı aralandı. Annemin uzun dalgalı saçları kendinden önce odaya giriş yaptı. "Müsait miydin?"

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now