☬24☬

1.7K 227 372
                                    

Ağzımdan bir şaşkınlık nidası dökülmeden iki elimi sertçe dudağıma bastırdım. Rubar Klanı'ndan biri mi kaçmıştı? Neden?

"Nasıl kaçar?!" Seha'nın gür sesiyle birlikte baştan aşağıya ürpermiştim. Ses tonu bile tüylerimi diken diken ediyordu. O çok korkutucuydu. Jungkook da Seha olursa böyle mi olacaktı? Bir anda aklıma sebepsizce Seha'nın sevdiği biri olup olmadığı geldi. Hiç olmamış mıydı acaba? Niger Klanı Temsilcisi olduğu dönemde de kimseden hoşlanmamış mıydı? Vaz mı geçmişti yoksa? Ah Tanrım... Düşünmem gereken şeyler varken düşündüklerimin saçmalığı beni öldürecekti.

Kadının sesi öncekine nazaran bariz bir şekilde titredi. "Bilmiyoruz. Bir yanlışlık olmalı. Görevliler devriye geziyordu." Görevliler yurtlarda devriye gezmiyordu ki? Acaba bizim fark etmediğimiz şekilde gizliden mi yapıyorlardı? Öyleyse ben Niger Klanı'na giderken de beni fark etmiş olmalılardı. Seha, Jungkook ve benim durumumuzu biliyor muydu? Tanrım, bu çok kötü bir şeydi!

Yoksa... Jungkook o yüzden mi zindandaydı? Hayır ama, bu tek kişilik bir sorun değildi. Eğer öyleyse benim de zindanda olmam gerekirdi. Hem Jungkook klanında huzuru sağlayamadığı için zindandaydı. Kavga yaşandığı için...

Kendimi inandırmak istesem de bu durumda Taehyung'un geçici temsilci olması saçma geliyordu. Asıl soru şuydu ki, Jungkook neden ceza almıştı? Bunun benimle bir alakası var mıydı?

Seha sinirli bir şekilde homurdanarak yürümeye devam etti. Kadının koşturması da ardından yankılanıyordu. Kapının açık olduğunu fark etmemişlerdi bile.

Seha binadan mı ayrılacaktı bilmiyordum ama yine de zindandan uzak bir yere gittiği kesindi. Belki de benim için iyi bir şey olmuştu. Adım sesleri duyulmayacak hale gelene kadar öyle kaldım. Sonunda kafamı dışarı hafifçe uzattım ve etrafı kısaca kolaçan ettim. Bir hareketlilik yoktu.

Koridora çıktığımda bu sefer birinin dikkatini çekmemesi için kapıyı yavaşça kapattım. Seha'nın gittiği yönün tersine ilerledim. İçimden bir ses mutfağın bu tarafta olduğunu söylüyordu. Koridor ekstra sessiz olduğu için parmak uçlarımda yürüyordum ve bu bir açıdan avantajlıydı, biri gelecek olursa adımlarını hemen duyuyordum çünkü onun sessiz olma gibi bir çabası yoktu.

Koridorda uzun bir süre ilerledikten sonra büyükçe kapılı geniş bir oda görmüştüm. Yanılmıyorsam içeride tabak, çanak vardı ama sanki birinin sesini de duymuştum. Yeterince zaman geçmişti, Jungkook'un yanına bir an önce gitmem gerekiyordu. Bu yüzden sabırsızlığımdan yana davranarak pelerinin başlığını iyice öne çektim ve hızla içeri girdim.

Pelerin arkamdan havalanırken üzerinde önlük olan hafifçe şişman, koca yanakları olan bir kadın elindeki kaşığı yere düşürerek şaşkınca dudaklarını araladı. Göz teması kurdum ve o bağıramadan bilincini kapatacak olan kelimeleri dudaklarımdan döktüm. Kadın tam yere düşeceği sırada kıvrak bir hareketle belinden tuttuğumda omzum şiddetli bir şekilde ağrımıştı. Tanrım, ne kadar da ağırdı.

Onu bayıltmakta bir sakınca duymamıştım çünkü bir köşeye oturtup uyuyormuş gibi gösterebilirdim. Ne de olsa önemli ya da acil bir işi yoktu. Ama bunu dışarıda devriye gezen birinde yaparsam tuhaf görünürdü çünkü onun önemli bir işi vardı, uyuyakalmak gibi bir hataya düşmezdi.

Dudağımı sertçe ısırdım ve zorlukla kadını köşede gördüğüm bir sandalyeye sürükleyerek taşıdım. Yerleştirir yerleştirmez en azından virayı bulana kadar birinin görmemesi için büyük ahşap kapıyı sessizce kapattım. Neredeyse iki metre uzunluğundaki devasa dolaplara yöneldim. Hepsinin ön tarafı cam kaplama olduğu için içleri rahatlıkla görünüyordu. Hızlı bir şekilde gözlerimi gezdirdim. Cam bölmelerde yoktu. Dolapların altında küçük ahşap kaplamalı dolaplar vardı. Eğilip en baştakini açtığımda ihtişamla parıldayan mor sıvıyı görmemle birlikte dudağımın kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now