11. HAS BİR DAVA

660 52 11
                                    


Kısa ama önemli bir açıklama yapmak istiyorum. Birinci kitabı düzenleyip bölümleri yayınladığım için haliyle ufak tefek değiştirdiğim şeyler de oldu. -kenanın ve Süveyda'nın ailesiyle değil de ayrı yaşaması gibi. Ya da Derbiş ve İskender arasındaki düşmanlığın sebebinin başka olması-

İkinci ve üçüncü kitabı düzenlemeye almayı düşünmüyorum, haliyle ilk seriyle aralarında ufak tefek kopukluklar olacaktır ama çok da üzerinde duracağınızı zannetmiyorum.

Bunu neden mi söylüyorum?

Bunun farkındayım ve bir zaman sonra düzelteceğimi bilin. Sadece burada böyle hatalı kalacaklar. Maalesef düzenleyemem çünkü her serinin kelime sayısı aşırı fazla ve benim buna ayıracak vaktim yok.

Bu bölümleri burada bırakıyorum. Taslak diye düşünebilirsiniz ama benim onları arka planda düzelteceğimi de bilin. Buradaki gibi seriler arasında kopukluklar olmayacak.

Keyifli okumalar ❤️🌼




KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

11. BÖLÜM: "HAS BİR DAVA"






13 Kasım / 2018

Kalbim bir mektup gibiydi, Kenan'a açacak olsaydım çok şey dökülürdü; dilden değil, kalpten. Öyle ki alev alev yanan yalnızlığımı buz keser, dondururdu. O mektubun içinde binlerce veda sözleri vardı, yeniden sevmeyi başlatan arzular, kederlendiren, tebessüm ettiren birçok sözcük... Anı...

Dün akşam kulübeye gelmiş, gece de burada kalmıştım. Sabah uyandığımda Kenan'ın her zaman uyuduğu kanepede görememiştim. Fakat camdan dışarıya baktığımda arabasının yanında olduğunu görmüştüm. Ve kar yağmıştı. Camdan görünen yeşil göl buz kesmiş, bembeyaz görünüyordu. Etrafındaki ağaçların üzerlerinde kalın kar tabakaları oluşmuş, parıl parıl parlıyorlardı.

Bu kulübeyi seviyordum, hem de çok. Kenan'ın neden sürekli gelip gittiği de belliydi. Yaz ayrı, kış ayrı eşsiz bir manzaraya sahipti.

Şömineyi yakmış, içerinin soğuğunu azaltmayı biraz da olsa kırmayı başardığımda Kenan'ın dışarıdan gelmesini beklerken de bize kahvaltı hazırlamıştım.

Dışarıdan duyduğum silah sesiyle elimdeki peynir tabağını masaya bıraktığımda bakışlarım cama çevrildi; Kenan, çitlerin üzerine cam kavanozlarını dizmiş, uzak bir mesafeden atış yapıyordu.

Hissettiğim huzurun yanında dudaklarım dışa kıvrılmış, tebessümle taçlandığında elimdeki tabağı bıraktığım gibi yatağa yönlendim. Montumu giyinip kapıya yönlendim ve montun fermuarını sonuna kadar çekip tahta kapıyı açarak dışarıya çıktım. Kapıyı kapatıp ileriye doğru yürüdüğümde yeniden silah sesi duyuldu. Kenan dizdiği 10 kavanozdan ikisini vurmuştu.

"Kenan!" ellerimi montun ceplerine yerleştirdim.

Seslenmemle silahını indirip yüzüme baktı. "Süveyda?" aramızda sadece on adımlık mesafe vardı ve dudakları arasından çıkıp gökyüzüne kıvrılarak uzanan buharların yoğunluğunu görebiliyordum. "Uyandırdım mı?"

Alayla güldüm, "Hayır ama," dedim ve ona doğru yürümeye başladım. "Uyuyor olsaydım uyanırdım." Ayağımın altındaki kar ezilip hışırtı sesleri kulağıma dokunuyordu.

"Sadece zaman öldürüyordum." Gülerek aynı karşılığı verdiğinde, "Bir de göl buz tutmuş," dedi. "Şansına... İçine giremedim."

"Sorun değil," dediğimde tam karşısında duruyordum. "Ben de üzerinde gezerim."

KENAN'DA BİR SÜVEYDAWhere stories live. Discover now