28. ZAYIF VİCDANLARIN GÜRÜLTÜSÜ

292 21 6
                                    






KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

28. ZAYIF VİCDANLARIN GÜRÜLTÜSÜ




Kanımdan olan iki çocuğun yaptıklarının hesabını elbette onlara soracağım ama neden diye sorgulamayacağım. Çünkü anneleri Yasemin Sargun, babaları bendim...

İskender Sargun...


Kabul edelim ki, biz insanlar işimize gelmeyen durumlarda şeytanın gölgesinde soluklanmayı severdik; ona ayna tutar, hatta onun bile bizden ders çıkaracağı şeyler yapardık. Her ölümlünün kalbinde sakladığı bir günahı, her iyinin sakladığı kötü bir yüzü, her insanın içinde bir dişli canavar olduğu gerçeği doğruydu. Öyle olmasaydı babamın her defasında saçlarımı okşamak için kaldırdığı eli tenimi parçalamak için yüzüme kalkmazdı. İçimizdeki canavarın ortaya çıkma zamanı gelene kadar iyiyi oynardık sadece.

Ölümlüler işlerine gelmeyen durumlarda şeytanla müttefiklerdir, bu dar günlerde benim yaptığım gibi. Babam ömrü boyunca bir ilk yapıp bana vurmak için el kaldırdığında, kendim için endişe duymam gerekirken, aksine elimde ateşe bastırdığım bir hançerle önce kimi yaralamam gerektiğini düşünmem benim değil, onların hatasıydı.

Arman, babamın avcunun yüzüme çarpmasına izin vermeden bileğini havada yakalayıp önüme geçtiğinde, "İskender Bey sakin olun," dedi. Dişleri sıkılı, kaşları çatık, kısık sesi sertti. "El kaldırdığınız kocaman bir kız... Yaşını başını almış..."

Babamın yüzündeki dehşet ifadesi biraz daha kabardıktan sonra bileğini Arman'ın avcundan çekip aldı. Ve, "Sen kim oluyorsun?!" Diye kükreyip Arman'a güçlü bir yumruk savurdu. Gücü kuvveti yerinde olan bir adamdı, Arman az kalsın yere düşüyordu ki son anda ayakta durabildi.

"Baba!" dedim bağırıp. "Ne yapıyorsun?! Sakin ol da beni dinle!"

Koluma asılıp beni yanına çektiğinde, "Asıl sen ne yapıyorsun?!" diye bağırdı. Eliyle Arman'ı gösterip, "Karşıma geçip bu dolandırıcıyla evlendiğini nasıl söylersin?!" dedi bağırmasını sürdürüp. "Arkamdan nasıl böyle bir iş çevirirsin?!" Eliyle kendini göstermeye başladı. "Sen benim kızımsın benim! Bana bunu nasıl yaparsın?!"

"Söylesem sanki izin mi verecektin?!" Çok haklıymışım gibi sesim yüksekken, kolumu çekip parmakları arasından almıştım. "İzin vermeyeceğini çok iyi biliyordum. Bir nevi mecbur kaldım. Özür dilerim, tamam haklısın ama olan oldu artık. Anla beni."

Söylediklerimi kabul etmiyormuş gibi başını her iki yana sallayıp, "Evlenmek için şehir dışına çıktığına inanamıyorum," diye hayrete kalmışlıkla konuştu. Aklına ne geldiyse kısa bir an Arman'a baktığında hâlâ şaşkındı çünkü onu denize ölmesi için atmıştı ve şu an öldü diye bildiği adam karşısında tek parça halinde duruyordu. Üstelik dakikalar öncesinden Arman'ı kurtaranın ben olduğumu da benden öğrenmişti. Bakışları bana çevrilince, "Sen gelip bana bu adamın seni rahatsız ettiğini, her yerde karşına çıktığını, ondan kurtulmak istediğini söylemedin mi?" dedi. Bu defa bir şeyleri anlamak istiyor, aklına gelen ihtimalleri düşünüyordu. Ve hepsi beni affetmek, kaybetmemek içindi. "Tehdit mi etti seni yoksa?"

KENAN'DA BİR SÜVEYDADonde viven las historias. Descúbrelo ahora