46. ZAMANI YAKALAMAK

205 15 0
                                    

KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

46. BÖLÜM: "ZAMANI YAKALAMAK"

İnsanlar bencildir, kendileri gibilerini yanlarında görmek istemezler, kendilerinden farklı olanlara zafiyetleri varmış gibi saldırmanın derdine düşerler... Bu yüzden daha zayıf olanların görevi sadece piyon olmaktı, onlar için. Bazen düşünüyordum da, onlar istedikleri kadar bizleri yem olarak görsünler, istekleri kadar kontrol altında tuttuklarını zannetsinler... Biz mutlu olmaya ve onlar yokmuş gibi yaşamaya bakmalıydık. Kendimizle ve ailemizle ilgilenmek bize mutlak mutluluğu getirecekti.

Uykudan uyandıktan sonra hep beraber akşam yemeği yemiş, planladığımız gibi film gecesi yapmıştık fakat çizgi filmin süresi boyunca Ege ve Meyna gülmekten yorulmuş, geçtiğimiz ikinci çizgi filmde uykuya kalmışlardı. Uyumalarında saatin geç olmasında da faydası vardı tabii. Kenan Meyna'yı kucaklamış, ben de Ege'yi kucaklamış bir şekilde onları odalarına bırakıp eski yerlerimize geri dönmüştük.

Önce Kenan yerine oturdu, battaniyeyi kanepe başına attı ve ben de yerime geçmek isterken bileğimi tutup, "Yanıma gel," dedi. Beni kucağına oturttu, bacaklarımı ileriye uzatmamı sağladı, battaniyeyle üstümü örttü... "Beraber oturalım."

Bütün gece boyunca bunu yapmak istediğini bana çok belli etmişti ama Meyna inatla kucağımda kaldığı için bir türlü fırsat olmamıştı. Zaten sonra adaletçi ruhuma karşı koyamayarak Ege'ye haksızlık olacağını düşünerek onu kucağıma almıştım.

"Televizyonu göremiyorum," dedim sitem eder gibi, battaniyenin altında nefes alamadığım için aşağıya indirip çenemin altına bıraktım. Bir annenin bebeğini kundaklayıp kolları üzerinde taşıması gibi beni kafeslemişti. "Film yarım kalmıştı. İzlemeyecek miyiz?"

"Başka bir zaman." Sırtına yastık verdikten sonra kendini aşağıya kaydırdı, televizyona taraf olan bacağını da battaniyenin içinden çıkarıp bacaklarımın üzerine bıraktı.

Yüzümü okşayıp saçlarımı geriye itiyordu. Bir kedi sever gibi seviyordu beni.

Bir yüzü aydınlık, bir yüzü karanlıktı çünkü televizyonun parlak ışığı buna sebep oluyordu.

İçine biraz daha sinerken her hali çok güzeldi.

"Kenan?"

"Efendim?"

O kadar romantik bakıyordu ki zannımca güzel bir şey söyleyeceğimi zannediyordu. "Filme dönelim." Göz devirdiğinde kıkırdamadan edemedim. "Kenan... Sonra da beni kedi gibi seversin. Aklım filmde kalacak yoksa."

"İyi, hadi," dedi sonra. "İzle filmini."

Hâlâ Kenan'ın kucağındaydım ama televizyonu görebilmek için sırtımı göğsüne yaslamam gerekti. Bunu başarılı bir şekilde yaptığımda ise kaseyi çoktan almış, mısırları bir bir götürmeye başlamıştım bile. O da benimle beraber izliyordu, yüzünün yarısını saçlarıma yaslamıştı. Az sonra kahvesin uzanıp bir yudum alsa bile eski yerine bırakıp yanağını yeniden saçlarıma yasladı.

"Öf ya!" diye sitem ettim mısırları yemeye devam ederek. "Tahmin etmiştim."

"Neyi?"

"Katilin kim olduğunu tabii ki de."

"Hmm."

"Kenan!" diye kızdım. "İzlemiyor musun sen?"

"Ne alakası var ya?"

"Bence ben tek başıma izliyorum."

Sıkılmış gibi bakışlarını uzaklara çevirdi. "Ne yapayım, sıkıcı. Uykum geldi resmen."

KENAN'DA BİR SÜVEYDAWhere stories live. Discover now