35. CENNET ÇAMURU

234 18 0
                                    

KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

35. BÖLÜM: "CENNET ÇAMURU"

Saatler önce;

"Berrin'i Lidere yollayacağım ama sana tek bir sorum var; İhsan ölmüşse bile bize gerçekten bir şans verecek misin? Berrin'i Lider'e vermem vereceğin karara bağlı Süveyda."

"Hayır. İhsan ölmüşse Ege'yi sana bırakıp Meyna'yı da alıp gideceğim. Tabii bunu yapmam için şimdi senin Lider'i arayıp Matruşka'yı teslim edeceğini söylemen gerekiyor."

Ona bir söz vermiştim. Ege'yi ona bırakacakmışım. Böyle bir şey asla olmayacaktı, Kenan böyle bilmeye devam etsin. Zamanı geldiğinde İhsan'ın öldüğünü, babamın onu saklamadığını görürsem Ege her koşulda benimle ve Meyna'yla beraber büyüyecekti. Eğer İhsan öldüyse Kenan'da cezasını Ege'den uzak kalarak ödeyecekti.

Yürümeyi öğrendiğimiz zaman yalan söylemeyi de öğrendiğimiz bir dünyada yaşıyorduk.

Yalan söylerdim ama kandırılmaktan nefret ederdim.

Hepsi hesabını verecekti.... Berrin Lider'e giderek vermişti, şimdi sıradakindeydi; Belgin Asil diye bildiğim Yasemin Sargun.

Kenan ise en sona kalacaktı...

Ve şimdiki zaman;

Saat bilmem gecenin kaçıydı ve biz hepimiz salonda oturmuş, Ege'nin gelmesini bekliyorduk. Ama nasıl oturuyorduk...

Kenan berjere oturmuş, iç içe geçirdiği ellerini bacakları arasındaki boşluğa bırakmış, dalgın bir şekilde parkeleri izliyordu. İçerisi karanlıktı ve gece lambalarıyla aydınlatılıyordu fakat benim ona baktığımı muhtemelen farkında değildi. Ne düşündüğünü biliyordum; korumaları Berrin'i götürmeden önce, daha doğrusu evden zorla çıkarmadan önce yalvarmaları kulaklarında tekrar tekrar dönüyordu. Ya da Uzay'ın korumalar tarafından zorla tutulması; onun yakarışları...

Emir ve Zeren aynı kanepe üzerinde oturmuş, onlar da parkeleri izliyordu. Zeren tırnak kemirirken, Emir boş boş bakıyordu. Onların da Uzay'ı ve Berrin'i düşündüklerini bilmiyordum. Berrin'in götürülmesinden sonra Uzay'ın kilitlendiği odadan saatler sonra çıkartılıp bırakılmasını, kapıyı her kırmak istediğinde söyledi cümleleri, yalvarmalarını...

Dost mu yoksa düşman mı edinmiştim bilmiyordum ama ne Berrin'in ölmesi ne de Uzay'ı karşıma almam umurumda değildi. İsteseydim Kenan Berrin'i yarı yolda durdurabilirdi ama ne Uzay'ın çocuk gibi ağlamasını, ne ellerimi tutmasını, ne de yalvarmaları umurumda olmamış, ellerini en ilk ben bırakmıştım.

Sonrasında Berrin yolculuğuna devam ederken Uzay da evden çıkıp gitmiş, Berrin'i kurtaracağını düşünmüştü fakat çok geç kalmıştı. Uzay Berrin'in arkasından çıktıktan yarım saat sonra Lider Kenan'ı aramış, Matruşka'yı aldığını söylemişti. Yani iki saat önce. Lider'in telefonundan sonra ise ben Celâl'i aramış, Ege'yi getirmesini istemiştim. Lider'den telefon gelene kadar ve onun sesini kulaklarımla duyana kadar Ege'yi getirmesi için Celâl'i aramayacağımı Kenan'a söylemiştim, emin olduktan sonra da Ege'nin buraya gelmemesi için ortada hiçbir sebep yoktu.

Ben bana hayat gibi bir sonsuzluğu dört duvar diye yaşatan insanları hayatım uğruna yok etmek istiyordum. Masum kalmadığımı, temiz olmadığımı görerek ben yine kaldığım yerden devam edemeyecektim ama onların yıkıldığını bilmek, uyandığım her yeni sabahta beni büyük bir yükten, açıdan kurtaracak, öfkeden arındıracaktı.

Gül, ona el uzatanlara dikenlerini batırmasa en sonunda kopartılacağının farkındaydı. Solacağının, yapraklarını dökeceğinin, kuruyacağının, yok olacağının...

KENAN'DA BİR SÜVEYDANơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ