47. ADI KONULMUŞ MESAFELER

212 16 0
                                    


KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

47. BÖLÜM: "ADI KONULMUŞ MESAFELER"




Aşk için iki kadehe meftun olanlar, yan yana olup da birbirlerinin kalplerine dokunamayan aşıklar, ihtiraslı nefretlerin kol gezdiği bedenler ve müze olmuş aşklar... Onlar bizdik. Kenan ve Süveyda... İşte onlar şimdi buradaydı.

"Biz nerede başladık?" diye sordu o Kenan.

"Biz nerede mi başladık?" diye soran o kadın da -yani ben- başını göğsünden uzaklaştırmadan, yüzüne bakmak adına kafasını kaldırdı.

"Evet," dedi gözleri üzerimdeyken. "Biz tam olarak nerede başladık?" Ege'nin yataktan aşağıya attığı oyuncağa bir an gözleri kaydı ama hemen sonra bakışlarını aynı noktaya sabitledi; gözlerime. "Seni uçuruma götürdüğüm gece mi?"

"Hayır," dedim. "O gün için biraz geç, her şey çoktan başlamıştı."

"Avcunda fotoğrafımla yanıma gelip oturmanla mı?" diye sordu bu defa.

"Hayır," dedim. Elimdeki dergiyi karıştırmayı bırakmış, kenara koymuştum ve Kenan'ın karnımın üzerinde gezdirdiği parmaklarını tutmuştum. "Sen sergiye gelmeseydin o koltuğa hiç oturmayacaktım."

"Benim sergiye gelişimde mi başladık o zaman?" diye sordu saçlarımı öperek.

"Öyle görünüyor ama bence yine hayır," dedim gülerek. Anlamamış, kaşlarını birleştirmişti. "Beni köprü altında öptüğün gece..." dedim. "Belki senden vazgeçmeyi düşünüyordum belki de yıpranan duygularıma yeni yeni teslim oluyordum... Ama sen? Arkamdan geldin, bana güzel sözler söyledin, bana sarıldın... Beni öptün."

"Bizi bir araya getiren başlangıç aslında senin yeniden kendinde güç bulmuş olman mı?" diye sordu.

Başımı aşağıya yukarıya salladım. "Ondan önce hiçbir başlangıçta biz olmayı hiç beceremedik. Belki yeterince istemedik, belki de cesaret edemedik... Sen ve ben ayrı ayrıydık, biz diye bir şey yoktu."

"Ama köprü altında seni öptüğüm gece?" dedi bu defa. "O zaman da ayrı ayrı kişiler ya da farklı yıllarda yürüyen insanlar değil miydik?"

"Öyleydik," dedim. "O gece tek kişi olmamız için ilk adımları attığımız geceydi."

"Seni seviyorum Süveyda..." dedi bir dudaklarıma bir de gözlerime bakarak. "Düşünemeyeceğinden daha çok. Uğruna her şeyle savaşmaya değersin."

Böyle düşündüğünü elbette biliyordum ama, "Gerçekten mi?" diye sormadan edemedim.

"Evet. Gerçekten," dedi. "Her gecenin bir sabahı, her günün bir güneşi, her karanlığın bir dolunayı, Benim de senin gibi bir Süveyda'm var..."

Aramıza balta gibi inen Ege'nin şen çığlığıydı. Sonra emekleyerek yanımıza gelip bacaklarımın arasına girdi. Bir şeyler söylüyordu. "Acıktın mı?" diye sordum onu kucağıma alıp yanağına öpücük bıraktığımda.

Benimle ilgilenmeyip elindeki oyuncağa dalmıştı.

"Kenan," dedim sızlanırcasına. "Saat sekiz buçuk, kimse de çağırmıyor... Ne zaman kahvaltıya ineceğiz? Ben de acıktım."

"Sen üstünü giyin," diyerek kolunu altımdan çekti ve ayaklandı. "Ben aşağıya iniyorum, belki de bizi bekliyorlardır."

"Tamam," dedim. Ege'yi de ona uzatmıştım. "Ege'de seninle olsun."

Ege'yi kucağına aldıktan sonra odadan çıktı. Ben de onların arkasından hemen yataktan indim ve kendim için dolaptan temiz iç çamaşırlarıyla beraber bir elbise çıkarıp yatağa bıraktım. Oradan da banyoya gittim ve sıcacık suyla on dakika kadar bir süre zarfında yıkanıp bedenime ve saçlarıma sardığım iki havluyla odaya döndüm. Banyodan çıkar çıkmaz iç çamaşırlarımı giyinmiştim ama saçlarımı kurutup, şekil verip, bağlayıp ve yüzüme sade bir makyaj yaptıktan sonra kazak artı pantolon giyinmiştim.

KENAN'DA BİR SÜVEYDAМесто, где живут истории. Откройте их для себя