32. HİKÂYENİN BAŞLADIĞI YER

291 16 2
                                    









KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

32. BÖLÜM: "HİKAYENİN BAŞLADIĞI YER"










Bu gece, benim kayıp gecemdi. Bu gece, benim öfkeyle yıkıldığım, acıyla kavrulduğum, pişmanlıkla dirildiğim geceydi. Bu gece, benim en berbat gecemdi.

Gecenin karanlığında gördüğüm kadarıyla duvardaki saat gösteriyordu ki çoktan gece yarısı olmuştu bile. Saat 01:5 geçiyordu.

Kenan tercihini benden yana kullanmış, annesini ipin ucundan almamıştı.

Kıyamete yazılmış güllerden sadece biriydim. Lebriz Hanım ve diğerleri de beni arkadan takip edenlerdi. Ama içimizden biri vardı ki, o da Lebriz Hanım'dı. Sıra onundu... Kenan da bunun farkında olmuş olacaktı ki odanın içi dumandan gözle gözü görmüyordu. Çünkü uzandığım yatağa sırt üzeri uzanmış, dur durmak bilmeden sigara içiyordu. Saatler önce Zeren'in yatağına uzanmak için odasına geldikten sonra Kenan da beni arkamdan takip etmiş, yatağa uzanmıştı ve o zamandan beridir içtiği sigaraların haddi hesabı yoktu. Yerler sigara izmaritleriyle doluyken, içerideki hava kapalı bir gökyüzü gibiydi. Ben omzum üzerinde uzanmış, onun yüzünü göremesem de, bakışlarının dumandan görünmeyen tavanda olduğunu biliyordum.

Sabah kahvaltısı etmemiştik,

Öğlen yemeği de yememiştik,

Akşam yemeği yine...

Açlık var mıydı? Yoktu sanırım. Ama midemi dolduran kasvetli bir hava bol bol vardı.

Pencereden görünen sokak lambasını izlemeye devam ettiğimde, "Kenan," diye kuru bir sesle mırıldandım. Başımız aynı yastığın üzerinde olduğu için hissettiğim hareketlilikle bakışlarını bana çevirdiğini anlamıştım. "Sarılsana bana..."

Şaşırdığını kıpırdamamasından anlamış, bana sarılmasını konuşmadan beklemeye devam etmiştim. Sanırım bana tavır alıp almadığını merak ediyordum. Aldığı nefesten sonra izmariti odanın bir köşesine atıp yan döndü ve elini kolumun altından sokup kaburga kemiklerimin üzerine yasladı. Bana sokulup göğsünü sırtıma değdirince de diğer kolunu boynumun altından verip her iki elini ortada birleştirdi. Alnını burnuyla beraber enseme dokundurmuş, dertli bir nefes bırakmış, ellerimi tutmayı da ihmal etmemişti.

"Saat çoktan gece yarısı oldu..." dedim.

Sessizlik.

"Telefonunu verirsen şu an Jale'yi arayabilirim," dedim yeniden.

"Seni bırakmam karşılığında mı?.."

"Beni bırakman karşılığında..."

Sessizlik. Sanırım bu onun dilinde, hayır kalsın demekti. Az sonra, duymak istediğim sözcükler yerine,"Uyuyalım..." Dedi. "Sabah kahvaltı için belki dışarıya çıkarız."

Sorusunu duymazdan gelerek, "Biliyor muydun yoksa?" diye sordum. Yastığa damlayan gözyaşımın sesini duymuş muydu? Kolları arasında yeniden ağlıyor oluşumun farkında mıydı? Bunları bilmese bile ona sarılmamdan dolayı vicdan azabı çektiğimi biliyor olmalıydı bence. "Sana söylediğimde çok şaşırmadın sanki..."

Boğuk bir sesle, "Dün sen vurulmadan birkaç saat önce duymuştum," dedi fısıldayarak. "Babam anlatmıştı."

Sanırım kendine yediremediği için ve benden çekindiği için söyleyememişti.

"Annene gitmeden önce bana geldin yani?"

"Seninle konuşacaklarım daha önemliydi... Bizi gerçek kılmak için babamı tehdit etmenden daha önemli bir şey yoktu."

KENAN'DA BİR SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin