45. GERÇEĞE GÖĞÜS GERMEK

272 20 0
                                    

KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

45. BÖLÜM: GERÇEĞE GÖĞÜS GERMEK

Gölgene ayak bassam, ülkende rüzgarım esse, saçlarıma parmak uçların dokunsa, bir daha beni yüreğine alır mıydın Kenan? Ben alırdım.

Gece güne, gün geceye kavuşamamış, Kenan'da bir Süveyda'nın kavuşamayışı neydi ki? Ben de alırdım.

🥀

Hayatım beyaz sayfalar gibiydi. Ya mürekkeple kirletilip köşelere atılacaktı ya da hiç el değdirilmeden... Her ikisinin sonu da yalnızlığa ve terk edilmişliğe sürgün yemekti. Bana bir tercih hakkı verselerdi, tercihimi mürekkeple kirletilmemiş beyaz sayfalardan yana kullanmak isterdim. En azından satır satır yaşanmışlıkların arasında kaybolup acı çekmezdim. Boş sayfalarla belirsizlikte kalıp, yokluğu yaşamak daha iyi geliyor kulağa.

Ben hayal görmediğimi biliyordum. İhsan'dı o. Artık annem bizi tehdit edemezdi.

Kenan'a söylediğimde onun da gördüğü Matruşka değil, İhsan'dı. Emindim!

Ben kafayı yemiyordum. Kesinlikle onu görmüştüm.

Yüzüme avuç avuç çarptığım sulardan sonra sinirden ağlamaya, etrafı dağıtmaya başlamıştım. Dağıtacak bir şey de yoktu, tek yaptığım tenimin değdiği mermerler, fayanslar, musluk ve aynalar yüzünden kendime zarar vermemdi.

Boğazımda bir düğüm, trafiği kitli bir yol da nefesim aşağıya ilerleyemiyordu; bu da hırıltılı nefesimin sebebini açıklıyordu.

Acıyan canıma, belki de ruhuma dayanamayıp durduğumda başımdaki duvağı çekip yere attım. Saçlarımı çekiştirmiş, yine canımı yakmıştım ama ruhuma göre bir önemi yoktu.

Nefes alamıyordum.

Tuvaletin bir köşesinde tutunacak bir şeyler ararken çöktüğüm yerde; sırtımı kapıya, avuçlarımı da yere yasladım.

Göğsüm ağrıyordu. Beni sıkan gelinlik ise nefes alıp vermemi biraz daha zorlaştırıyordu.

Dışarıdan gelen Kenan'ın sesi öyle derinden, öyle uğultulu geliyordu ki, bana seslendiğini ve kapıyı açmamı istediğini bilsem dahi bedenim tüm gücünü bırakmış, mum gibi erdiğimi hissediyordum.

Gücüm olsa, gelinliğin fermuarını açardım fakat hayır, kırık kanadımdan tek bir tüy bile kımıldayamazdı.

On beş dakika önce...

Sırada ne vardı?

Ortalıklarda görmediğim Kaya, bir masada tek başına durup, uzaktan izlediği karısına bakan Emir ve beni kollarıyla sarıp sarmalamış Kenan'ın hapse gitmesi mi?

Hiçbir şey yapmadan, sadece olanları mı izleyecektim?

Zeren ve çocuklarının yalnız kalması, Emir'in çocuklarına ve karısına hasret kalması, Kenan'ın Ege'den uzun yıllar boyunca uzak kalması; benim onu, onun beni görememesi... Hepimizin birden hayatını durma noktasına getirmeyi göze alacak cesarete sahip miydim?

Az sonra merdivenlerin son basamağında görünen ve konukların arasında birini arayan bakışları bana çevrildiğinde; gülümseyerek, uzaktan, bana el sallayan İhsan, tüm bu düşüncelerimi yalanlamak ister gibiydi.
İhsan...

Buradaydı, düğünüme gelmişti, bana gülümseyerek el sallıyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise, beyaz bir gömlek vardı. Her zaman olduğu gibi üstten üç düğme yine açıktı.

KENAN'DA BİR SÜVEYDAحيث تعيش القصص. اكتشف الآن