30. YIKILMIŞ KÖPRÜLER

218 20 0
                                    


KENAN'DA BİR
SÜVEYDA

30. BÖLÜM: "YIKILMIŞ KÖPRÜLER"



Kenan... Başka bir hatıraydı bende. Mazide adını bilmediğim kanayan bir yaraydı. Ruhuma yapışmış dikiş izleriydi. Ondan gelen yaraları da, dikiş izlerini de seviyordum. Sadece onun kanadığı yeri kapatmazdım. Ama şu an çok başka bir yerdeydim. Beni öpse eski hisse veremezdi, bana sarılsa eski hissi veremezdi, bana güzel sözler söylese eski heyecanı tattıramazdı... Çünkü acırdım. Dudaklarıma dokunan dudakları da, bedenimi saran kolları da, söze dökülen cümleleri de beni acıtırdı.

Bunca zaman bir oğlum olduğunu ve onun Kenan'ın yanında olduğunu aşamıyordum. İhsan'ın ölümü araya girmiş olsa bile bu defa daha beter bir duyguyla aşamıyordum.

Aşmak istesem, yine o yollara taşları koyan ben olurdum herhalde...

Onu düşüncemde bile hiçbir şekilde affedemezken gerçekte nasıl affedilirdi ki?

Uzun ve karanlık yollar bitmiş, farklı yaş guruplarından kadın, erkek ve çocukların tek tük ağırlandığı kaldırımlar tükenmiş, ara ara tenime çarpıp arabanın içindeki karanlığı kıran sokak lambalarının sonuna gelinmiş, yolculuk bitmiş, korumalar tarafından korunan evin bahçesine arabasını sokmuş, iki katlı bir evin önünde durmuştuk.

Villanın ön kısmında duran havuzdaki suyun sesi kulaklarıma dokunuyordu.

Sessizdi,

Sessizdim.

Yüzüme bakmıyordu,

Yüzüne bakmıyordum.

Konuşma zamanı gelir miydi?

Ne söyleyecekti?

El frenini çekip, "İn," dedi sessizce. "Beni zor kullanmak zorunda bırakma."

Arabadan indi ve kapıyı sessizce kapattı.

İnmezsem beni arabadan zorla indireceğini biliyordum ve parmaklarının bana ulaşmasını istemediğim için sadece üç saniye sonra arkasından inmiştim. Ellerim de boştu. Çantam ve telefonum yoktu çünkü bana ulaşılsın istemiyordu; özelikle de babam ve Celâl'in... Eşyalarımı almış, başkasına vermişti. Ne zaman elime alırdım hiç bilmiyordum.

Bakışları üzerimdeyken eve doğru yürüyüp onu arkamda bıraktım. Çocukluk yapmayıp onu dinlediğim için şaşırmıştı sanırım. Çünkü ben kapı önüne gelip ellerimi önümde birleştirdikten uzun bir süre sonra adım seslerini duymuştum. Zaten sonra da yanıma gelmiş, kumaş pantolonun cebinden evin anahtarlarını çıkarmış, kapıyı açmaya çalışmıştı.

Kapıyı iterek aralandıktan sonra konuşmak için yüzüme baktı ama sesini duymak istemediğim için önden ilerleyip konuşmasına fırsat vermedim. Koridoru yürürken bir yandan da etrafa bakınıyordum çünkü içeride olduğunu biliyor, onu görmek istiyordum. Belki de onunla gelmem, sözünü dinliyormuş gibi görünmek bu yüzden bu kadar kolay olmuştu.

Kürkü kollarımdan sıyırıp ayaklarımın dibine bıraktığımda kapı sessizce kapandı. Arkamdan gelen adım seslerini umursamadan etrafa bakındım. Kimseyi görmeyince, gece lambalarıyla aydınlatılan büyük salona, "Meyna!" diye seslendim. "Burada mısın?"

Yukarıdan aşağıya inen merdivenlerde ayak sesleri duymamla sola dönüp üst kata baktım ve üç kişi gördüm.

Meyna,

Zeren,

Eylem Dengiz.

Meyna ve eylem yan yana dururken, Zeren bir basamak arkalarında kalmıştı. Onu sergide gördüğümü zannetmiş, sonra da yanıldığımın hissine kapılmıştım ama haklıydım. Üzerinde şık bir elbise varken, yüzünde ağır bir makyaj vardı. Gerçekten de oraya gelmişti. Sebep?

KENAN'DA BİR SÜVEYDAWhere stories live. Discover now