36. Fırtına.

168K 9.1K 15.1K
                                    

Medya: Gece Güçlü

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Medya: Gece Güçlü.

Merhaba!

Dokuz milyon olduk. Çok teşekkür ederim. Kitabın keşfedilmesini sağlayan ve Kalbe Saplanan Ok evrenine bağlanan herkese teşekkür ederim.

İyi ki varsınız.

Biliyorsunuz bölümleri cumartesi atıyordum ama iki haftadır sarkıyordu. Takdir edersiniz ki Bütün yaz aralıksız bölüm attım. Tatildeyken bile yazdım, biraz yoruldum. O yüzden yazarken zorlanıyorum.

Instagram hesabım: Ebrununhikayeleri takip edebilirsiniz. Duyuruları orada yapıyorum genelde.

Oy oranımız biraz düşük, yıldızlamayı unutmayın olur mu? Yorum yapmayı da lütfen.

Bölüme başlamadan önce buraya kalp bırakır mısınız? :*)

Mutfaktaydım.

Serter'e kahvaltı hazırlıyordum.

Sabah uyandığımda, o hâlâ yatağın içindeydi. Bir türlü uyanamamıştı. Ben de fırsattan istifade ona kahvaltı hazırlamaya karar vermiştim. Bu aralar ikimizin de yemek konusunda düzensiz bir öğünü vardı. Yemek yiyemiyorduk. Hep bir koşuşturmaca içindeydik. Dün yaşanan alkol rezaletinden sonra uyduğumu hatırlıyordum. Gece boyunca  birkaç kez uyanıp sonra tekrar uyumuştum.

Yorgun hissediyordum.

Tavayı dolaptan çıkarıp kısık ateşte yaktığım ocağın üzerine bıraktığımda içini birkaç damla yağ koydum. Serter'in yağdan hoşlanacağını düşünmüyordum. Açıkçası ben de sevmiyordum. Yağlı yemekler fazla kalori demekti. Bir yandan da midem bulanıyordu. Aslında bir bakıma mide bulantısı yüzünden erken kalkmıştım.

Pankek harcını dökmeye başladığımda yavaşça pişmesini bekledim. Aynı anda bal döktüğüm tabağı masanın üzerine bırakıyordum. Kahvaltının büyük bir bölümü hazırdı, yalnızca geriye pankek kalmıştı. Biraz çikolata, biraz da beyaz çikolata da tabağa bıraktıktan sonra her şey hazır olacaktı.

''Günaydın Gece Hanım.'' dedi Bekir.

Arkama döndüğümde mutfağa girip buzdolabını açtığını gördüm. Raflardan ilaç kutusunu alıp ilacı eline aldı, ardından susuz bir şekilde ilacı ağzına attığında meraklı gözlerimi ona çevirdim. Ne yapmaya çalıştığını merak ettim. 

''Su?''

''Gerek yok, bu diş hapı. Sadece çiğniyorum.'' dedi.

''Dişin mi ağrıyor?'' diye sorduğumda altı yanmak üzere olan tavayı yan tarafa bıraktım. Tavayı bıraktıktan sonra aklıma eski bir yöntemim geldi. ''Sirke, su ve tuz karıştırıp gargara yaparsan çok iyi gelir.'' Eylül hep öyle yapardı ve benim yirmilik dişlerim bir daha ağrımazdı kolay kolay. ''İstersen yaparım sana.''

KALBE SAPLANAN OKWhere stories live. Discover now