BÖLÜM 20: SÖYLEŞİ

19.3K 1.3K 261
                                    

BEN GELDİM :) EN SONKİ BÖLÜM SALIYDI BU DA CUMA GELİYOR. BÖLÜMLER ÜÇ GÜNE BİR Mİ İNDİ NE ? :)

ARKADAŞLAR 950 OYDAYIZ :) ELİNİZ AYAĞINIZ OLAYIM BİR EL ATIN :)

BU BÖLÜM BOMBA :) HAZIRLIKLI OLUN :) BEĞENECEĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORUM Kİ BEN YAZARKEN BAYAĞI İÇ GEÇİRDİM :)

OYLAMAYI-YORUMLAMAYI- BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN!

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :)

Barış'ın bakış açısından;

Koşuyordum. Nerede olduğumun tam anlamıyla farkında olmamakla birlikte koştuğum mahalle bana çok da yabancı değildi. Ardı ardına hızlı hızlı adımlar, beni mahallede ilerletirken gördüğüm evler zihnimde oluşan çağrışımı güçlendirdi ve sonunda nerede olduğumu anlayabildim. Burası dedemlerin sokağıydı. Küçükken bu mahallede az top oynamamıştım. Babam ile annem bir yerlere gidecekleri zaman beni ve küçük kardeşimi buraya bırakır, bizi dedemlere emanet ederlerdi. Burada kalmaya bayılırdım çünkü kendi oturduğumuz evdeki komşularımızın çocukları genellikle kızdı. Buradaki çocuk nüfusunun çoğunluğu erkeklerden oluşuyordu ki buranın bir güzel tarafı ise Esra ablayı görebilmemdi. Esra abla Poyraz abinin kızıydı ve benden yaşça on yaş büyüktü fakat bu handikap onun benim ilk aşkım olmasını engelleyememişti.

Üzerime devasa bir cüssenin gölgesinin düşmesi ile korku dolu gerçeklik yüzüme çarptı ve son gücümle koşmaya devam ettim. Gölge yaklaştıkça hızımı artırmaya çalışıyor fakat başarılı olamıyordum. Sanki o devasa cüsse hem hızlı koşuyor hem de aheste aheste yürüyor gibiydi. Düşünme ve koşa eylemlerini aynı anda yapmaya çalışırken önümü göremedim ve küçücük bir taş düşmeme sebebiyet verdi. Düşer düşmez bedenimi beni kovalayan zatta çevirdim, sürüne sürüne kaçmaya çalıştım. Gözlerim kendiliğinden kapanmış hazin sonu bekliyordu. Bekledim, bekledim, bekledim... Bir şey olmadı. Hiçbir olay gerçekleşmeyince bu işte bir iş var diyerekten gözlerimi açtım, beni kovalayan her kim veya ne ise onunla yüzleştim.

"Oyuncak!" Oyuncak havladı. Havlayarak anlattığı cümle beynimde kendi dilimize çevrildi ve onun ne demek istediğini anladım.

"Beni bıraktın! Beni bu tanımadığım, bilmediğimiz yere getirdin ama benimle ilgilenmiyorsun. Kendimi yalnız hissediyorum. Tamam, anlıyorum burası senin evin. Asya Anne de çok güzel yemek yapıyor ama... Sen benim sahibimsin fakat beni sahiplenmeyi bırakmış gibisin."

"Olur, mu öyle şey. Sen benim en yakın dostumsun. Sadece bu aralar işler karışık ve ben..."

"Bahane bunlar! Sevmiyorsun sene beni..."

"Saçmalamaz mısın Oyuncak! Tabii ki seni seviyorum ben"

"Sevmiyorsun işte! Madem sen beni sevmiyorsun, ben de gider kendime başka bir sahip bulurum"

Arkasını döndü, tatlı poposunu sallaya sallaya benden uzaklaştı. Ne yapsam ne etsem durmayacak gibiydi lakin yine de şansımı denedim.

"Hayır! Oyuncak Dur! Seni seviyorum! Oyuncak! Hayır! Seni seviyorum!"

Yataktan terden sırılsıklam olmuş bir halde kalktım. Gördüğüm rüyanın rüya olup olmadığını sorgulama ve algılama aşamasındayken sırtımı yatağın başlığına dayayıp ellerimle yüzümü kapadım, derin derin nefesler alıp verdim.

"Ben de seni seviyorum abicim" Odada ikinci bir ses duymamla başımı kaldırıp sesin kaynağını aradım. Sabah sabah çalışma masamın sandalyesinde oturup sırıtan Savaş ne güzel de bir görüntüydü doğrusu! Düşününce sırıtma Savaş'ın karakteristik bir özelliğiydi. Serseri, vurdumduymaz yapısına da cuk diye oturuyordu ama insanları da oldukça sinir ediyordu. Bana soracak olursanız ne zaman sırıtsa onu boğmak istiyordum.

@FENOMENWhere stories live. Discover now