BÖLÜM 41: ANLAŞMAZLIK

14.7K 863 124
                                    

BEN GELDİM :D KATİL UŞAK OLMAYABİLİR'E HALA BAKMADIYSANIZ BÖLÜMÜ OKUDUKTAN SONRA BAKABİLİRSİNİZ. YENİ BÖLÜMÜ GELDİ.

HİKAYEYİ OYLAMAYI/YORUMLAYI/ÖNERMEYİ/BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.

BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;

"Bu salıncağı seviyorum"

Kollarıma iyice sokulduğunda çalışmayı bırakan zihnim bunu bedenime daha yakın olmak istediğinden mi yoksa havanın soğukluğundan kaynaklı üşüdüğünden mi yaptığından emin değildi ama nedeni ne olursa olsun bedenim onu kollarında tutmaktan, sıcaklığını hissetmekten oldukça mutluydu.

İçeride geçirdiğimiz gergin, hüzünlü dakikalardan sonra ailelerimizden izin isteyip bahçeye çıkmıştık Deniz'le. Onlar içeride sohbet etmeye devam ediyorlardı. Arada içeriden bahçeye kadar gelen kahkaha sesleri yükseliyor, bizimde yüzümüzde tatlı bir tebessüme sebep oluyordu. Sanki birbirlerini ezelden beri tanıyor gibilerdi.

İçeriden bir kez daha kahkaha sesleri yükseldiğinde Deniz başını kaldırıp tatlı tatlı gülümseyerek yüzüme baktı. Aynı gülümsemeyle ona karşılık verirken başımı eğdim, ailesinin evimde, ailemle olduğu gerçeğini görmezden gelerek onu öptüm. Tam dudaklarından.

"Sadece salıncağı mı seviyorsun?" dedim dudaklarına doğru. Sesim kayboluyor, kelimelerim şeker dudaklarının üzerinde eriyip gidiyordu. Deniz küçük bir kız çocuğu gibi kıkırdadı.

"Seni de seviyorum" dedi. "Ama salıncağı da seviyorum." Gülerek ellerimle yüzünü avuçladım, burnumu burnuna sürttüm. Arabesk bir sesle konuştuğumda bu sefer bahçe Deniz'in kahkahası ile yankılandı.

"Salıncak senin kulun olsun gülüm" Deniz kahkahalarla sarsılan bedenini sıkı sıkı bana sardı.

"Çok seviyorum oğlum ben seni. Öyle böyle değil yani" dedi. Yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. İç çekmemek için zor durdurdum kendimi. Gözleri gözlerimin en derinlerine bakarken sıcacık avuç içi yanağımı kavradı "Nasıl oldu bilmiyorum ama damarlarıma kadar işledin. Bir gün görmesem deliriyorum. Yanında birini görsem cinnet geçiriyorum. Pis, anlaşılmaz birine dönüştürdün beni sevgilim. Mutlu musun?"

"Fazlasıyla." Dudaklarımız birleşti.

Bizi ayıran Halis Bey'in yalandan öksürüğüydü. Babasının varlığının farkına varan Deniz şekilden şekile girdi, yüzü kırmızının bin bir tonuna büründü. Hiçbir şey olmamış sanki ailelerimize uygunsuz bir durumda yakalanmamışız gibi zoraki bir gülümsemeyle ailelerimize bakarken benimde ondan farkım yoktu. Elimde olsa yerde bir çukur kazar içine girerdim.

Halis Bey ile Nehir Hanım'ın ardında dikilen anne ve babamın varlığı bana güç vermeliydi lakin onların da, özellikle babamın, muzip sırıtışları onlardan medet ummamın ne kadar yanlış bir şey olduğunu bana gösteriyordu.

"Eve gidiyoruz" dedi Nehir Hanım, Deniz'in annesi. "Sana da gelip gelmeyeceğini soracaktık ama... Artık sormasak daha iyi. Malum anne, kız konuşacaklarımız vardı. Şimdi... Epeyce çoğaldı." Deniz dudağını ısırarak önce annesine sonra bana baktı. Onu kurtarmamı istiyordu. Elinden tutup kaçıp gitme arzum dayanılmaz olsa da işleri yokuşa sürmenin bir âlemi yoktu. Deniz benim sevgilimdi, birlikteydik ve Deniz ailesi ile bu konuşmayı eninde sonunda yapacaktı. Yapmaması bir sıkıntı doğururdu zaten.

"Peki, o zaman" dedi Deniz. Annesine değil bana bakıyordu. Sesini duyum eşiği düşük olan bir köpek bile zor duyabilirdi. Ayaklarını salıncaktan aşağı sallayıp çimlere bastı, ayaklandı. "İyi geceler hepinize."

@FENOMENWhere stories live. Discover now